SEMİNERLER : kadere bakış (YUNUS SADİ KOÇAK)
video çalışmazsa en aşağıdaki linke basın <

kader roportaj

YUNUS SADİ KOÇAK HOCA
ADIYAMAN BİLGİ HİKMET DERNEĞİ
(Seminer yukarıda kendi sesindendir.Aşağıda da kendisi ile yapılan ropartajdır)

"Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten” ne yapalım kaderimiz böyle “ deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamı değil sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin."



KADER SOHBETİ

 

                                                                                                                 

1.      Sayın hocam kader konusuyla ilgili seminer yapma fikri nasıl ortaya çıktı?

 

Biz okulda derslere girdiğimiz için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde de kadere iman kazaya iman konusu var. Toplumun anladığı kader anlayışı insanları zorlayan, insanları yer yer tereddütlere götüren yer yer İslam’dan, dinden uzaklaştıran bir tarz yani Kur’ana uymayan bir kader anlayışı. Tabii mezhepler tarihini incelediğimizde bunu daha iyi anlıyoruz. Bir de baktık ki Peygamberimizden sonra günümüze kadar gelen yanlış kader anlayışı bir nevi yanlışların hurafelerin toplamı gibi bir şey. Yani Maturudi mezhebine inandığımızı söylüyoruz, Hanefi mezhebine inandığımızı söylüyoruz. Fakat bizim kader anlayışımız Maturudi mezhebinden daha ziyade İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin kader anlayışından daha ziyade Emevi saltanatının uydurduğu  cebriye anlayışına uyduğunu görüyoruz. Toplumda insanların dillendirdiği kader anlayışına inanıyoruz. Bu kader anlayışı da insanları tereddütlere götürüyor.

2.      Cebriye Kader anlayışı nasıldır?

Cebriyecilere göre insanın elinde bir şey yok Allah her şeyi yazmış her şey bitmiş böyle bir anlayış var. İnsan o yazılanı yaşamalıdır. İnsanın kader karşısındaki konumu rüzgarın önündeki yaprak gibidir. Rüzgar yaprağı nereye götürürse kader de insanı oraya götürür. İnsanın elinde hiçbir şey yok.

3.      Cebriye Kader anlayışının topluma ne tür zararları olmuştur?

Tabii bu anlayışı doğruymuş gibi göstermek için de hadis uydurma süreçleri başlamış. Hadis uydurmalarının başladığı bu dönemde özellikle de Emevilerin ilk dönemlerinde yanlış kader anlayışlarını doğruymuş gibi göstermek için Kur’anda hiç yeri olmayan, Kur’anla hiç bağdaşmayan hadisler uydurmuşlar. Mesela bizim kaynaklarda geçiyor “Allah insanları ve Cinleri karanlıkta yarattı ve nurundan onların üzerlerine serpti kime değdiyse onlar kurtuluşa erdi. Kime değmediyse sapıttı.” Bu ve benzeri hadisler cebriye anlayışını doğuruyor yani insanın elinde hiçbir şey yok. Yazılan ne ise odur. O zaman da düşünen insanların akıllarına şu soru geliyor: Hindistan’da ineğe tapıyorlar başka bir yerde başka bir şeylere tapıyorlar, puta tapıyorlar bunlarla beraber her şeye inanıyorlar. Ama düşünen insanlar sorguluyor. Ben ineğe neden tapıyorum? Tapmak zorunda mıyım? Veya puta tapmak zorunda mıyım? Veya bir ağaca bez-çaput bağlamak zorunda mıyım? Düşünmeyen insan hurafelerle beraber her şeye inanır ama düşünen insan sorgular. Düşünen insan der ki benim yaşam serüvenimin sebebi ne acaba ben niçin yaşıyorum?

4.      Bize kısaca kaderin tanımını yapar mısınız?

Kaderin kelime manasına baktığımız zaman “değer biçmek, değerini ölçmek, tahminde bulunmak, tasarlamak miktarını tayin etmek, yani bir ölçü koymak, bir nizam koymak” gibi anlamlara gelmektedir. Şimdi biz canlı ve cansız bütün varlıklara baktığımız zaman bir ölçüye göre bir denge üzerine yaratıldığını görüyoruz. Zaten Kur’an-ı Kerim’de “kader”  kelimesi ve bundan türemiş kelimeler de bu anlamda kullanılmıştır. Ölçme, planlama, değerlendirme  bu gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Kader Allahu Taala’nın canlı ve cansız bütün varlıklara biçtiği misyondur. Bitkilerin, hayvanların, güneşin vs. her şeyin bir kaderi vardır. Fakat günümüzde kaderi anlamak eskiye oranla daha kolay. Eskiden kader konusunu anlamak daha zordu. Allah sizi yaratacağını belirlemiş, yaşam alanınızı belirlemiş ve sizi onunla imtihan ediyor. Peki genel her şeyi belirleyen Allah’sa bize ne düşüyor? Mesela bilgisayar oyununa bakalım: Oyunu kuran insandır oyunun kurallarını şartlarını belirleyen insandır. Bu oyunu oynayan insan oyunun kurallarına ve şartlarına göre oynamak zorundadır. Başarılı veya başarısız olur. O oyunda ileri gidiyor veya geride kalıyor o oyuna verdiği ilgi ve alakaya bağlıdır. Allahu Taala’nın indirdiği o kural çerçevesinde belalar, imtihanlar, zorluklar, dönemeçler ve rahatlıklar içerisinde bizi imtihan ediyor. Çevremizle, nefsimizle Allah bizi imtihan ediyor. Aynı bilgisayar oyununda olduğu gibi. Biz kendi irademizle bilincimizle seçtiğimiz çerçevede puanımızı alacağız. Burada kaza ve kader anlayışı üzerinde durmak istiyorum. Kader çizilen genel plandır. Kaza ise o planın içerisinde yaşar iken seçtiğimiz anlardır, zamanlardır. Mesela bir yolda iki yön vardır birini tercih edeceğiz irademizle tercih ettiğimiz yol kaderden kazaya dönüşmüştür. Bizim geçmişimiz kazaya dönüşmüştür.  Ama geleceğimize baktığımızda hala bir çok seçeneğimiz, tercih şıklarımız vardır. Geleceğimizde Allah’ın belirlediği bir çok  çatal vardır yani kaza olmayı bekleyen kaderler vardır. Günümüzdeki yanlış anlayış ise geleceğimizi tek çizgi haline dönüştürmüştür. Çatallar yok, seçenek yok. Kişinin tek şansı vardır o da cebriye anlayışıdır. Cebriye anlayışını doğrulamak için uydurulan hadislerin birinde Abdullah Bin Amr Bin As  diyor ki “Bir gün Rasulullah’ın yanına gittim insanlara nasihat ediyordu. Elinde iki kitap vardı sağ elindekini kaldırdı dedi ki: Bunun içinde geçmiş ve gelecek bütün  cennetliklerin ismi yazılıdır. Soldakini kaldırıyor diyor ki: Bunun içinde de cehennemliklerin ismi yazılıdır.”Yani iş olmuş bitmiş yazılan yazılmış senin daha şansın yok. Bu anlayışı özetliyor. Bu anlayış Kur’ana uymayan bir anlayıştır.  Kur’anda kalbi mühürlenenlerden bile bahsederken Allahu Taala onların az bir kısmı hariç onlar inanmazlar diyor.  Yani kalbi mühürlenenlerin bile bir kısmının iman etme şansı var. Oysa Cebriye anlayışına göre ne yaparsan yap artık yerin bellidir.

5.      Peki hocam kader konusunda toplumda yanlış anlaşılan hususlar nelerdir?

 Toplumdaki insanları kader konusunda yanlışa sürükleyen temel nokta peygamber hakkında uydurulan hadislerdir. İmam-ı Azam Ebu Hanife bu uydurma hadisleri kaynak olarak almıyorlar. Böyle algıladıkları için hadis ekolüyle çelişiyorlar. Yani hadis ekolü İmam-ı Azamı güvenilir ravi olarak görmüyor ve eserlerinde İmam-ı Azamdan bir tane bile rivayet almamışlardır. Onlara göre İmam-ı Azam Peygamberin hadislerine saygı duymuyor. Bunun için onu güvenilir bir kaynak olarak görmüyorlar. Günümüz ulemasının geneli bu tuzağa düşüyor. Bu bağlamda bizim cennetlik ve cehennemlik olduğumuz bellidir fikri yaygınlaşmıştır. Bu uydurma hadisleri alimler mantıklı yorumlarla açıklamaya çalışmışlar. Allah’ın bilgisi sonsuzdur. Tepeden taaa senin gideceğin yol bellidir düşebileceğin uçurumları da görmüştür. Allah belirlediği için değil de sen yaşayacağın için Allah yazmıştır gibi yorumlarla uydurma hadislerin açtığı çığrı bir çerçeveye sokmaya çalışmışlar. Kur’ana göre yorumlasalar tam tersi anlayış çıkacaktır. Bazı hadislerde kaderin değişeceği anlayışı vardır. Dua, sadaka kaderi değitiren etmenler arasındadır. Kişinin ana rahminde cennetlik veya cehennemlik olduğu bellidir gibi yanlış kader anlayışları da türemiştir. Peşinen kaderi kabul etmek mümkün olsaydı Peygamberimiz neden mağaraya saklanmıştı? Neden kılıç aldılar neden ok aldılar Allah dileseydi galip olmazlar mıydı?

6.      Müslüman olarak kadere bakış açımız nasıl olmalıdır?

Eski Yunan filozofları bile bu konuyu tartışmışlar. Yani kaza ve kader konusunda fikirleri vardır. Müşriklerin bile fikirleri vardır. Eskiden beri insanın elinde bir şey var mıdır yoksa her şey Allah’ın elinde midir fikri tartışılıyor. Ayetlerde de geçiyor putperestler diyor ki: Eğer Allah istemeseydi babalarımız da biz de putlara tapmazdık şirk koşmazdık. Kendi suçlarını Allah’a mal ediyorlar. Kur’anda böyle geçiyor diye düşüncelerinin doğru olduğu anlamına gelmez. Kur’an sadece bunların sözlerini aktarıyor bize. Allah aslında senin de atalarının da doğru yolda olmalarınızı istiyor ama bu konuda Allah hür bırakmış. Peygamber yolladığı halde hala Allah dilemeseydi ben de atalarımız da şirk koşmazdık demek yanlış bir düşüncedir. Bu bağlamda hala suçu Allah’ın üzerine atıyorlar. Her şey Allah’ın iradesinde gerçekleşir ancak Allah insanları özgür bırakmak istemiş. Eğer Allah bizi özgür bırakmasaydı biz bir arı gibi değişik bir yaratık gibi mecburen yapmamız gerekeni yapacaktık. Örneğin bir arının tercih hakkı yoktur. Ben bu sabah gitmeyeceğim polen toplamayacağım artık bal yapmayacağım deme lüksünse sahip değildir. Yolda öleceğini bilse-ki bilmez- yine de gider ama yolda ölür ölecekse. Güneş istese de istemese de ısıtacak doğacak ama Allah bize özgür irade vermiş. İnsanın kendi iradesiyle yapmak istediklerini yapmasını istemiştir Allah.

7.      Gerçekleştirdiğiniz seminerin sonunda toplumdan ne tür tepkiler aldınız?

Genellikle uydurma hadislere peygambere ait olmayan söz olarak baktığımız için bu yönde tepkiler aldım. Hadislere değer vermemekle suçlandım. Halbuki peygamberin sözü olduğunu bileceğiz ama değer vermeyeceğiz böyle bir şey olur mu hiç? Bu Kur’ana inanmamak demektir.  Biz peygambere ait söz olmadıkları için değer vermedik. Şia Sünni bütün mezheplerin kaynaklarında geçiyor. Peygamberimiz buyuruyor ki: “size benimle ilgili bir haber geldiğinde onu Kur’anın ölçüsüne alın” buyurmuştur. “benim adıma hadis uyduran cehennemdeki yerini hazırlasın”. Demiş. Böyle sözler çıkacak ki peygamber bunları söylemiş. Bu da onun ileri görüşlü olduğunu göstermektedir. Zaten şeytan saptırmak istediği toplumu kendisini hidayete götüren kaynakları tahrif ettirerek saptırmaktadır. Mesela Yahudilere Tevrat’ı tahrif ettirdi. Kendi elleriyle kutsal kitabı tahrif ettiler Bu Allah’ın kelamıdır dediler. Hıristiyanlar da kendi elleriyle İncil yazdılar bu İsa’ya gelen İncildir dediler. Halbuki bir tarih kitabı gibi bir şey. Kur’an-ı Kerim’e gelince onun tahrif olma şansı yok. Çünkü Allahu Taala’nın koruması altındadır. Peki Peygamberimizden sonra peygamber ümmeti de diğerleri gibi sapmayacak mı? Diğerlerinin içine düştüğü sapıklığa biz de düşeceğiz bir Lut kavminin içine düştüğü duruma biz de düşeceğiz. Ad, Semud vb. kavimlerde olduğu gibi ticarette, alışverişte vb olaylardaki duruma biz de düşmemiş miyiz acaba? Peki şeytan bizi nasıl yoldan çıkarak? Geçmiş ümmetleri kaynaklarını tahrif ederek yoldan çıkardı İslam ümmetini nasıl yoldan çıkaracak? Kur’nla tahrif olmayacak.. Kitabla aralarına başka şeyler koyarak yoldan çıkaracaktır. Asıl kaynağa ulaşmamızı engelleyerek saptıracaktır. Kur’anla aramıza girecek en büyük engel peygambere ait olmayan ancak ona aitmiş gibi gösterilmiş uydurma hadislerdir. En çok burada tepki aldım zaten İmam-ı Azam da bu noktada tepki almıştır.

8.      Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Sonuç olarak her söylediğimiz söz doğru olmayabilir. Her yorumumuz doğru olmayabilir bu konuda Allah’a sığınırız ama sürekli bir doğru arayışındayız Hakk arayışındayız doğruyu nerede bulursak onu kabul etmek zorunda hissediyoruz kendimizi. Doğruyu ararken de ilk başvuracağımız kaynak Allah’ın kitabıdır. Seminerimize katılan bu röportajı okuyan arkadaşlardan tek isteğim ön yargılı olmasınlar öyle okumasınlar. Şartlı yanaşmasınlar. Kimse ben dosdoğru yoldayım demesin her an yanlışa düşme olasılığımız vardır. Ben doğru yoldayım artık öğreneceğim bir şey kalmadı diyen kişi zaten şeytanlaşmıştır o zaman yanlışın içindedir.  Son söz olarak Kur’anla kapatalım. Ali İmran 142. ayette Allah buyuruyor ki: “Yoksa içinizden Allah, cihad edenleri ve sabredenleri henüz bilmeden (belirtmeden) cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz?”Buyurmuştur. Allah bizim nasıl olduğumuzu bilmek istiyor.  Muhammed suresinde Allah: “Biz sizi elbette ki deneyeceğiz ta ki mücadele edenleri mücahitleri ve sabredenleri bilelim.” Demek ki bizim cennetlik veya cehennemlik olduğumuz bu ayetler ışığında belirli değildir. Allah bizim hakkımızda bir şeyleri bilmek istiyor. Bu ayetler o rivayetlerin tersidir. Bir de her şey zaten yazılmış olsaydı neden kiramen katibin melekleri var ve neden yazıyorlar?

            Yani bize düşen görev hidayeti keşfetmektir.

 Allah hepimize
hidayeti keşfetmeyi
nasip etsin.



                             Röportaj: Erkan  
          HARAS.

 

 

kader roportajını izlemek için linke basın:


http://www.mediafire.com/?no5r54ugacwd11e
 
 
Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol