EDEBÎ SANATLAR
I. SES ESASINA DAYANAN SANATLAR
ÂHENG-İ TAKLİDİ
Kelimelerin, -duygu ve düşünce anlamlarından çok- tabiat taklidi seslerle anlatımında ortaya çıkan ahenk.
Şıp şıp diye indi merdivenden
Açtı kapıyı küşâde-gerden
beytindeki “şıp şıp” kelimelerinin getirilmesi, ayaktaki terliklerin merdiven basamaklarına dokunmasından çıkan sesi anlatmak içindir.
ALİTERASYON
Bir beyit, mısra veya cümlede, -aynı ses-, harf veya hecelerin anlamı da etkileyici bir ahenk oluşturmak amacıyla tekrarlanması sanatıdır.
Dest-bûsı arzûsuyla ölürsem dûstlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su (Fuzuli)
beytinde s sesinin yedi, r sesinin ise beş kez tekrarlanmasıyla, âdeta susamış ve su arayan bir insanın “su..su!” sesleri şiirin genel anlamıyla uyumlu bir nitelikte verilmesiyle aliterasyon vardır.
LEBDEĞMEZ
Dudakların birbirine değmesiyle çıkan b,f,p,m,v harflerini, sesli harflerden sonra getirmemek suretiyle yapılan sanattır.
Çekil izzetle, uzlet kûşesinde
Aziz ol, derd-i şöhretden cüdâ ol (Ahmed Remzi Akyürek)
beytinde, sesli harflerden sonra dudakların birbirine dağmesiyle çıkabilecek olan b, f, p, m, v harleri kullanılmayarak lebdeğmez sanatı yapılmıştır.
II. SES-ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR
A. AYRI KELİMELERİN SES ve ANLAM İLGİSİ ESASINA DAYANAN SANATLAR
CİNÂS
Yazılış ve söylenişleri aynı veya birbirine çok yakın olduğu hâlde, anlam itibariyle ayrı olan iki veya daha çok kelime veya kelime gruplarının bir arada kullanılması sanatıdır.
Birçok türü olan cinâs öncelikle iki ana grupta toplanır.
I. CİNÂS-I TAM : Söyleniş bakımından, cinâsı oluşturan harflerin sesli-sessiz (heyet), tür (nev), sıra (düzen) ve sayıları birbirine bütünüyle uyan cinâslardır. Bu uygunluğa vücuh-ı erbaada ittifak (dört yönde uygunluk) denir.
Yapı bakımından tam cinâs ikiye ayrılır:
1. Cinâs-ı Basît : Söylenişleri her yönden bütünüyle uyumlu cinâslardır. Genellikle bu tür cinâslar tek kelimeden oluşur.
Gerçi ey dil yâr için yüz verdi yüz mihnet sana
Zerrece kat‘ı muhabbet etmedin rahmet sana (Fuzulî)
beytinde yüz vermek; yüz göstermek anlamında, yüz ise sayı anlamında kullanılarak cinâs-ı basît yapılmıştır.
2. Cinâs-ı Mürekkeb : Söylenişleri aynı, ancak cinâsı oluşturan sözlerden birinin en az iki kelimeden oluşması gereken cinâslardır.
Çerâğ-ı hüsnüne ey meh beni pervâne derlerse
Kabûl et sen dahı ey şûh-ı bî-pervâ ne derlerse
Yazılışlarına göre üç tür cinâs-ı mürekkeb vardır.
a. Cinâs-ı Müteşâbih : Mürekkeb cinâsların yazılışları aynı olanlardır.
Dûş olub bir tâze yâre
Câna açdım tâze yâre (Vasıf-ı Enderûnî)
beytinde cinâsı oluşturan birinci “taze yare” genç sevgili; ikinci “taze yare” yeni yara anlamlarına gelmekte ve iki ayrı kelimeden oluştukları gibi yazılışları da aynıdır.
b. Cinâs-ı Mefrûk : Söylenişleri aynı, ancak yazılışları farklı olan mürekkeb cinâslardır.
Ruhsârını ey dilber âyineye benzettim
Vah vah ne hata ettim ayı neye benzettim
c. Cinâs-ı Merfu ’: Cinâsı oluşturan kelimelerden birinin bir parçası ile diğer kelimenin başka bir parçası birleştirilerek yapılan mürekkeb cinâslardır.
Yokken güneşi eşi semâda
Bir eş görünürdü şemse mâda (İsmail Safâ)
(Güneşin, eşi gökyüzünde yokken, güneşe, suda başka bir eş görünür.)
beytinde, “şemse mâda: güneşe suda” kelimelerinden ilkinin son hecesi ile ikinci kelime birleştirilerek “semâda: gökyüzünde” kelimesi ile cinâs yapılmıştır.
Kelime Türleri Bakımından Tam Cinâslar:
1. Cinâs-ı Mümâsîl : Cinâsı oluşturan kelimelerin kelime türü olarak aynı grupta olması sanatıdır. Bu cinâsta isim isimle, fiil fiille teşkil edilir.
Meclis-i erbâb-ı dil bir lahza sensiz olmasun
Hürmetin inkâr eden âlemde hürmet bulmasun (Nef’î)
beytinde, biri “haram, haram oluş” diğeri “saygı, hürmet” anlamlarındaki “hürmet” kelimeleri arasında cinâs yapılmış olup, bu kelimelerin her ikisi de isim türündendir.
2. Cinâs-ı Müstevfâ : Cinâsı oluşturan kelimelerden birinin isim, diğerinin fiil türünden oluşturulması sanatıdır.
Eyleme vaktini zayi‘ deme kış yaz oku yaz (Sünbül-zâde Vehbî)
II. CİNÂS-I GAYR-I TÂM : Söyleniş bakımından, cinâsı oluşturan kelimelerdeki harflerin sesli-sessiz (heyet), tür (nev), sıra (düzen) ve sayıları birbirine -en az bir bakımdan- bütünüyle uymayan cinâslardır.
Birçok türü vardır:
1. Cinâs-ı Mütekârîb : Cinâsı oluşturan kelimelerdeki harflerin tür bakımından uyuşmadığı cinâslardır.
a. Cinâs-ı Lâhik : Tür bakımından uyuşmayan harflerin, cinâsı oluşturan kelimelerin başında yer alması sanatıdır.
Mârân gibi hep birbirini sokmada yârân (Vâsıf-ı Enderûn)
mısraında, cinâsı oluşturan “mârân: yılanlar” ve “yârân: dostlar” kelimelerinde tür bakımından uyuşmayan harfler, kelimelerin başında yer almaktadır.
b. Cinas-ı Muzâri ’: Tür bakımından uyuşmayan harflerin cinâsı oluşturan kelimelerin ortasında yer alması sanatıdır.
Pây-mâl etme bizi mûr görüp ey gâfil
Mûr iken mâr oluruz mâr iken ejderhâyız (Hayâlî)
beytinde cinâsı oluşturan “mûr: karınca” ve “mâr: yılan” kelimelerinde, tür bakımından uyuşmayan harfler kelimelerin ortasında yer almaktadır.
2. Cinâs-ı Nâkıs : Cinâsı oluşturan kelimelerdeki harlerin sayı bakımından uyuşmadığı cinâslardır.
a. Cinâs-ı Mutarref : Sayıca uyuşmayan cinâsı oluşturanharflerin kelimelerin başında yer almasıdır.
Vâdi-i hûşkîde yok bir cür’a yâ bir katre âb
Belki hâk-i sîne-çâki görmemiş zıll-ı serâb
beytinde cinâsı oluşturan “âb” ve serâb” kelimelerinde sayıca uyuşmayan harfler kelimelerin başında yer almaktadır.
b. Cinâs-ı Müşevveş : Sayıca uyuşmayan harflerin cinâsı oluşturan kelimelerin ortasında yer almasıdır.
Cem’in gitmişse de kendi cihânda câmı kalmıştır
mısranda cinâsı oluşturan “cem’ ve câm” kelimelerinde sayıca uyuşmayan harfler kelimelerin ortasında yer almaktadır.
c. Cinâs-ı Müzeyyel : Sayıca uyuşmayan harflerin cinâsı oluşturan kelimelerin sonunda yer almasıdır.
Bize ey bâd bâdî-i perîşânî olursan da
Dokun gâhî o zülf-i târ-mâra herçi bâd-â-bâd (Sünbül-zâde Vehbî)
beytinde cinâsı oluşturan “bâd:rüzgâr” ve “bâdî:sebep” kelimelerinde sayıca uyuşmayan harfler kelimelerin sonunda yer almaktadır.
AKS, AKİS
Bir cümle veya mısradaki kelimelerin yerleri, anlam verecek şekilde değiştirilerek tekrarlanması sanatıdır.
Kibârın kelâmı kelâmın kibârıdır
1. Aks-i Tâm : Kelimelerin bütününün simetrik olarak yer değiştirilmek suretiyle yapılan akistir.
Her dem gülüne bülbül, bülbül gülüne her dem (Nazîm)
mısraının ortasından itibaren tersine yer değiştirerek aks-i tam yapılmıştır.
2. Aks-i Nâkıs : Kelimelerin bütününe değil, bir kısmına yer değiştirmek suretiyle yapılan akistir.
Gelse dergâhına ikrâm görürler küremâ
Küremâ dergehine gelse görürler ikrâm (Ziya Paşa)
3. Tedvîr : Mısralardaki kelimelerin yer değiştirildiğinde vezin ve anlamın bozulmaması sanatıdır. Genellikle bu sanatın yapıldığı şiirler, 4 mefâ’ilün veya 4 müstef’ilün kalıbıyla yazılır.
Semen geldi Recâîye bu mahbesde oturmakdan
Recâîye semen geldi bu mahbesde oturmakdan (Recâî-zâde Mahmud)
AKS-İ MÜFRED
Söylenecek bir kelimenin harflerinin sondan başa doğru okunmasında anlamlı bir kelime çıkarılması sanatıdır.
İkbâl: Baht, talih sondan başa doğru okunursa Lâ-bekâ: Ölümlülük kelimesi çıkar ti, bu da ilk kelimenin aks’i olmuş alur.
İŞTİKÂK
Bir kökten türemiş kelimelerin bir cümle veya beyitte kullanılması sanatıdır.
Gözlerim gözler iken oldu gözün gözüme dûş
Göz ucile gözedirken göze göz oldu fiten (Aydınlı Visâlî)
beytinde, “göz” kökünden türetilen “göze”, “gözün”, “gözler”, “gözlerim”, “gözüme”, “göz ucu” ve “gözedirken” kelimeleri bir arada kullanılarak iştikak sanatı yapılmıştır.
1. Şibh-i İştikâk : Bir kökten türemiş gibi görünen ama gerçekte öyle olmayan kelimelerin bir araya getirilmesi sanatıdır.
Hükümet hikmet ile müşterekdir
Vezîr olan hakîm olmak gerekdir (Keçeci-zâde Fuad Paşa)
beytinde kullanılan “hükümet” ve “hikmet” kelimeleri bir arada kullanılmasına rağmen aynı kökten türemiş kelimeler değillerdir.
REDDÜ’L-’ACÜZ ‘ALE’S-SADR
Şiirde, beyitin başındaki kelimenin, beyitin sonunda da söylenmesi sanatıdır. Bu kelimeler bazen ortada da olabilir. Bunlar aynı anlamda, yazılışı aynı anlamı farklı, kelimelerin kökleri aynıymış gibi (iştikak) olabilir.
Dâğ-ı nevdir kurs-ı mâh üzre kelef zanneyleme
Eyledi hüsnün sipihri dâğ-ber-bâlâ-yı dâğ (Ragıb Paşa)
Gerçi cânândan dil-i şeydâ içün kâm isterem
Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedür (Fuzûlî)
B. HARF BENZEŞMESİ ESASINA DAYANAN SANATLAR
SECİ
Nesir içinde, cümle, cümlecik veya tamlamaların sonlarında bulunan kelimeler arasında, iç kafiye oluşturma sanatıdır.
A. BULUNDUKLARI YERE GÖRE SECİLER
1. Seci-i Mukayyed, Seci-i Rabti : Cümlenin sonundaki secilerin uygun bir kelime aracılığıyla birbirine bağlanmasıdır.
“Cenâb-ı Hak, Kânî’ye kendini bilmezlere kendini bildirecek mertebede zebân ü irfân, râyegân ü ihsân kılmıştır.”
Bu cümlede, “zebân ü irfân: dil ve bilim”, “râyegân ü ihsân: çok bağış” secileri, uygun bir kelime olan “kılmıştır” ile bağlanmıştır.
2. Seci-i Mutlak: Cümle içindeki secilerin herhangi bir kelime ile birbirine bağlı olmamasıdır.
“Müdâm bî-fâ’ide cidâl edesin ve nâ-mübârek yüzler görüb nâ-mülâyim sözler işidesin.” (Fuzûlî)
Burada, “yüzler” ve “sözler” secileri, herhangi tek bir kelime ile bağlanmaksızın verilmişlerdir.
3. Seci-i Mefrûk : Nesirde yapılan redifli kafiyelerdir, yani secilerin redifli olarak böylenmesidir.
“Işkdur gönli gülşen iden, ışkdur içi vü taşı rûşen iden” (Sinan Paşa)
Bu cümlede yapılan secilerde, redif olarak “iden” kelimesi kullanılmıştır.
B. VEZİN-REVİ OLARAK UYGUNLUKLARI BAKIMINDAN SECİLER
1. Seci-i Mütevâzin, Seci-i Mütevâzî : Seci olan kelimelerin vezin olarak tam uygunluğudur.
“Her ışk da’vasın iden âşık olmaz ve her mahabbetten dem uran sâdık olmaz. (Sinan Paşa)
Bu cümledeki “âşık” ve “sâdık” kelimeleri, hem “Fâ’il” vezninde olmaları, hem de “¨” revileri bakımından birbirine uygundur.
2. Seci-i Mutarref : Seci olan kelimelerin vezin olarak yarım uygunluğudur, genellikle uygunluk revide görülür.
Necâtînin tab’ı çâlâk edâsı pâkdür (Âşık Çelebi)
“çâlâk” ve “pâk” kelimeleri vezin olarak değil, “k”(kef) revileri olarak uygunluk göstermektedir.
3. Seci-i Murassa, Seci-i Muvâzî : Secilerin, Tarsî niteliği taşıması, yani vezin ve kafiye bakımından seci olan kelimelerin uygunluğudur.
“Ol âyet-i mensûh gibi memnu’ü’l-amel ben ümmet-i memsûh gibi maktu’ü’l-amel” (Fuzûlî)
Bu cümlede, “mensûh-memsûh”, “memnu-maktu”, “amel” kelimelerini vezin ve kafiye bakımından tam bir uygunluk içinde kullanılmıştır.
İRSÂD
Seci ve kafiyenin yol göstericiliğiyle ifadenin nasıl olacağını önceden okuyucuya sezdirebilecek bir söz ortaya koyma sanatıdır.
Elemin Kaysa kıyâs etme dil-i mahzûnun
Yok idi aklı ne derdi var idi Mecnûnun (Bakî)
beytinin birinci mısraında, “Kays” adını ve “mahzûn” kafiyesini kullanması, ikinci mısrada ise ise “Yok idi aklın ne derdi var idi” demesi, okuyucuya sözün devamının “Mecnûn” olacağını hemen sezdirmiştir.
MUVÂZENE
Nesirde cümlelerin seci. nazımda mısraların son kelimelerinin vezin bakımından eşit olması sanatıdır.
“Mü’ellifi olan Abdülkerim Efendi’nin zâtı, Meclis-i Ma’ârif azasından olduğu hâlde nâmı, tasnîfinde takrîz-i kâfî olsa gerekir.” (Şinasî)
cümlesindeki “zâtı ve “nâmı” kelimeleriyle “tasnîf” ve “takrîz” kelimeleri, bu hâldedir.
Münderiç nüsha-i zâtında kemâlât-ı vücûd
Münderic tıynet-i pâkinde havass-ı îcâd (Nâbî)
beytindeki “münderic” ve “mündemic” kelimeleri arasında da muvâzene vardır.
TARSÎ
Bir fıkra veya mısrada ikiden fazla kelime arasında vezin ve revi veya onun yerini tutan harf bakımından uygunluk bulunmasına tarsî denir. Böyle parçalar da murassa diye vasıflandırılır. Baştan başa aynı kafiyeyi taşıyan manzumeler de murassa sayılmıştır.
“Ol âyet-i mensûh gibi me’mû’ül-amel ben ümmet-i memsûh gibi maktû’ül-emel”
Bekâ Yezdâna şâyândır fenâ ekvâna evlâdır
Vefâ insâna çesbândır cefâ hayvâna ahrâdır
TEŞDÎD
Kafiyenin son harfi revîden önceki “kayd” harfi var olan, yani “mukayyed” türlü kafiye veya seci kullanma sanatıdır.
Derûn-ı sînede zahm-ı nihân mısın a gönül
Elemle âh çeken bir dehân mısın a gönül
“Mektubunuz vâsıl, münderecâtından meserret hâsıl oldu”
Beyitteki, “nihân-dehân” kafiyeleri, nesirdeki “vâsıl-hâsıl secileri kayıtlı söylenerek teşdîd yapılmıştır. Şöyle ki, beyitteki “n”, nesirdeki “l” harfleri, kafiyenin dayandığı harf olarak revîdirler. Revilerden önceki kayd harfleri ise, ilkinde “h”, ikincisinde “s”dir. Böylece bu kafiyeler makayyeddir.
III. ANLAM ESASINA DAYANAN SANATLAR
A. KELİMELERİN GERÇEK ANLAMLARI DIŞINDA KULLANILDIĞI SANATLAR
1. MECÂZ ESASINA DAYANAN SANATLAR
MECÂZ
Bir kelimenin, uygun bir ipucu dolayısıyla, gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.
1. Mecâz-ı Aklî : Bir işi yapanın başkasına maletmek için oluşturulan mecazlardır.
“Futbolda bu yıl Polonya, büyük başarı gösterdi.”
Bu cümlede, Polonyalı futbolcuların başarısı söz konusudur. Ancak bu başarı, Polonya’ya maledilmiştir; çünkü bu futbolcular Polonya’nındır ve Polonya’da yetişmişlerdir. Dolayısıyla bu cümlede mecâz-ı akli yapılmıştır.
2. Mecâz-ı Mürsel, Mecâz-ı Lûgavî: Teşbih ve istiaredeki benzetme ilgileri bulunmadan yapılan mecâzlardır.
“Ayağını çıkart.”
Bu ifadede herhangi bir benzetme söz konusu olmadan, “ayakkabıların çıkarılması” anlatılarak ifade, gerçek anlamı dışında kullanılıp mürsel mecâz yapılmıştır.
Mecâz-ı mürsel’in kevniyet, evveliyet, âliyet, mazhariyet, masdariyet, lâzımiyet-melzûmiyet, sebebiyet, cüz‘iyet-külliyet, umûm-husûs, ıtlâk, hafz, isnâd gibi birçok ilgi yönü vardır.
TERDİD
Düşünceyi, dinleyenin veya okuyanın ilk anda umduğu gibi bitirmeme, beklenilmeyen bir sonuca ulaştırma sanatıdır.
Dehrde anlamayıp bilmediği ola meger
Tama u buğz u nifâk ü hased ü gadr ü sitem (Nabî)
beyitte şair, birinci mısrada “meğer dünyada anlamayıp bilmediği olmaktadır” dedikten sonra, ilk anda beklemediğimiz bir biçimde, anlamayıp bilmediği nitelikleri sıraladığında bunların iyi özellikler olmadığını görürüz; böylece sözü ummadığımız bir biçimde, noksanlık beklerken takdirde bitirip terdîd yapmıştır.
KATI
Sözün etkisini arttırmak ve sonucu okuyucunun canlandırmasına ve değerlendirmesine bırakmak amacıyla mısra veya cümleyi kesme sanatırdır.
Derdim öyle büyük ki...
Hayat öyle bir yük ki... (Yusuf Ziya Ortaç)
SÜKÛT-I BELÎĞ
Anlatılmak istenilen amacı güçlendirmek için sözün, nezaketle sükûta erdirilmesi veya amaca hafif bir biçimde dokunulması sanatıdır.
O tıfl-ı nâzı gördüm rûyine hurşîd eser etmiş
Haberdâr olmamışdım sonra bildim n’eylemiş n’etmiş
Meger zâlim kaçup tenhâca Sa’d-âdâba dek gitmiş
Temâşâ eylemiş âlâyını Şevketlü Hünkârın (Nedim)
Görünür anlamıyla Nedim, sevgilisinin gizlice Sa’d-âbâd’a gittiğini padişahın alayını seyrettiğini ve güneşten yüzünün yandığını anlatmaktan öte, padişahın yüzünü güneşe benzeterek, sevgilisinin padişahın yüzünü görmekle yüzünde bazı değişiklikler meydana geldiğini dolaylı olarak anlatıp sükût-ı beliğ yapmıştır.
*******************************************************
25- CİNAS (SESTEŞLİK):
*Yazılışları aynı, anlamları farklı sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır.
Örnek:
Niçin kondun a bülbül kapımdaki asmaya
Ben yârimden ayrılmam götürseler asmaya.
Göl kıyısındaki sazların arasında bir saz sesi geliyordu.
Kara gözler,
Sürmeli kara gözler,
Gemim deryada kaldı,
Gözlerim kara gözler.
26- SECİ (İÇ UYAK):
*Düzyazıda, cümle içinde yapılan uyağa denir.
* Cümlelerin ya da bir cümle içinde birden çok sözcüğün sonlarındaki ses benzerliğine seci denir.
Örnek:
İlahi, kabul senden, ret senden; şifa senden, dert senden. İlahi, iman verdin, daim eyle; ihsan verdin, kaim eyle.
Ten cübbesi çak gerek, gönül evi pak gerek.
Ey gözlerin nuru, gönüllerin sürûru; başımızın tâcı,dil ehlinin mîrâcı.
27- İŞTİKAK (TÜRETME):
*Aynı kökten türeyen sözcükleri bir arada kullanmaya iştikak denir.
Örnek:
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler.
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Karşısında nice erbâb-ı denaât titrer,
Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır kalemim.
*******************
|
cinas,benzemek,bir nesneyi latife yoluyla ve başka manada olan elfazı istimal ederek anlatmak,telmih etmek,iki şeyin manası ayrı ayrı olmasına rağmen,birbirine benzemesi veya bir olması
|
جِنَاسٌ
|
عامة
|
aliterasyon (fr)
|
مجانسة صوتية ، جناس إستهلاليّ
|
عامة
|
benzetme
|
تشبيه ، تمثيل ، مقابلة ، جناس ، تقيد ، قياس ، إنظار ، تقليد ، محاكاة
|
عامة
|
benzetmek
|
تشبيه ، تلوين ، تمثيل ، مقابلة ، جناس ، تقيد ، قياس ، إنظار ، تقليد ، محاكاة
|
Yazılışları ve okunuşları aynı olup farklı varlık ve kavramları ve anlamları karşılayan sözcükleri bir arada kullanma sanatına cinas denir. Cinaslı sözcükler genellikle mısra sonlarında kullanılır.
Cinas Sanatına Örnekler:
“Karşımda duran yüce dağlar
Ayrılık yüreğimi dağlar”
Cinas Türleri
a. Tam cinas: Cinası oluşturan sözcükler genellikle birbirinin aynı olur. Bu tür cinaslara tam cinas denir.
“Benim için her bir sözün kıymetlidir inciden
Gözyaşların akıtma gel, odur gönlüm inciden
b. Ayrık cinas: Cinaslı sözcüklerden biri, iki ayrı sözcük olarak kullanılıyorsa böyle cinaslara ayrık cinas (tam olmayan cinas) denir.
“Gayet çoktur değil, benim varam az
Bana yardan gayri cerrah varamaz”
dizelerinde böyle bir kullanım söz konusudur, “yaram az” ve “yaramaz” sözleri arasında cinas yapılmıştır. Birincisi iki ayrı sözcükten, ikincisi ise bir sözcükten oluşmuştur. Sonuçta birinci mısrada cinası oluşturan sözcükler ayrı yazılsa da ortada yazımca bir benzerlik söz konusudur. İşte bu ayrık cinastır.
|