satıldık kandırıldık abd ye uşaklık

Bi Avuç Süt Tozu

 

İkinci dünya savaşı sona ermiş, ABD kesenin ağzını açmış, ekonomisi çöküntüye giren ülkeleri Sovyetler’e kaptırmamak için Marshall planını devreye sokmuştu. Türkiye dahil 16 Avrupa ülkesine hibe şeklinde gönderilen yardımların en önemli kalemi süt tozu’ydu.

Sadece hibe etmiyorlar, ilkokul çocuklarına içirilmesini şart koşuyorlardı. Teneke kutularda gönderilen süt tozu, öğretmenler odasındaki gaz ocaklarında suyla karıştırılıyor, kaynatılıyor, çocukların evlerinden getirdikleri bardaklarla servis ediliyordu. Tadı sütten biraz farklıydı, ağır bi kokusu vardı, 1960’lara kadar zorla içirildi.

Raf ömrü uzundu, o dönemlerde buzdolabı filan olmadığı için sayın ahalimiz tarafından pek takdir edildi. E madem bu kadar beğendiler, hadi bakalım, sayın ahalimize süt tozu satılmaya başlandı. Amerikalılar bizi öz kardeşi gibi sevdiği için (!) kâr amacı gütmeden, sevabına sattılar. Sütün litresi 100 kuruş, süt tozunun kilosu 30 kuruştu, sayın ahalimiz üstüne atladı, adeta bağımlısı oldu.

Ucuz olmasına rağmen, Amerikan malı olduğu için “kaliteli” kabul ediliyordu. Süt tozu yerine süt kullanmak, ilkel bi davranıştı!

Bu arada süt üreticisi ölmüş, mandıralar iflas etmiş, amaaan bana ne’ydi.

Yardımlar sadece süt tozuyla sınırlı değildi. Para verildi, bisküvi verildi, margarin verildi, Amerikan bezi verildi, hurda savaş gemileri, dandik tanklar verildi. Bunların karşılığında İncirlik gibi askeri üsler alındı, petrol arama faaliyetlerimiz durduruldu, emekleme aşamasındaki uçak fabrikalarımız kapatıldı, yerli demiryolu hamlemiz takozlandı, tarım bağımsızlığımızda ilk gedik açıldı.

“Siz zahmet edip üretmeyin, yorulmayın, ben hepsini beleşe veririm” deniyordu. Yardım ayağıyla, açları besliyor, tembelliğe alıştırıyor, yerli üretimi durduruyor, kendine bağımlı hale getiriyor, üstüne “sempatik” görünüyordu. Allah ABD’ye zeval vermesin diye dua ediliyordu.

Böyle böyle, avantayı görünce yelkenleri suya indiren bir toplum yaratıldı, milli çıkarların yerini “beleş” aldı.

Sonuç olarak Abd “radyasyonlu” olduğu için kendi halkına yedirmediği şeyleri halkımıza yedirdi.
Bu tarihlerden sonra anadolu tarihinde ilk kez çocuk felci vakaları görüldü ve de sonraları çocuk felci aşısı ‘rutin aşılar’ arasına sokuldu.  Bu aşılarda bizlere büyük paralarla satıldı.

Koskoca memleket bi avuç süt tozuna gitti.

Bi Avuç Süt Tozu

 

İkinci dünya savaşı sona ermiş, ABD kesenin ağzını açmış, ekonomisi çöküntüye giren ülkeleri Sovyetler’e kaptırmamak için Marshall planını devreye sokmuştu. Türkiye dahil 16 Avrupa ülkesine hibe şeklinde gönderilen yardımların en önemli kalemi süt tozu’ydu.

Sadece hibe etmiyorlar, ilkokul çocuklarına içirilmesini şart koşuyorlardı. Teneke kutularda gönderilen süt tozu, öğretmenler odasındaki gaz ocaklarında suyla karıştırılıyor, kaynatılıyor, çocukların evlerinden getirdikleri bardaklarla servis ediliyordu. Tadı sütten biraz farklıydı, ağır bi kokusu vardı, 1960’lara kadar zorla içirildi.

Raf ömrü uzundu, o dönemlerde buzdolabı filan olmadığı için sayın ahalimiz tarafından pek takdir edildi. E madem bu kadar beğendiler, hadi bakalım, sayın ahalimize süt tozu satılmaya başlandı. Amerikalılar bizi öz kardeşi gibi sevdiği için (!) kâr amacı gütmeden, sevabına sattılar. Sütün litresi 100 kuruş, süt tozunun kilosu 30 kuruştu, sayın ahalimiz üstüne atladı, adeta bağımlısı oldu.

Ucuz olmasına rağmen, Amerikan malı olduğu için “kaliteli” kabul ediliyordu. Süt tozu yerine süt kullanmak, ilkel bi davranıştı!

Bu arada süt üreticisi ölmüş, mandıralar iflas etmiş, amaaan bana ne’ydi.

Yardımlar sadece süt tozuyla sınırlı değildi. Para verildi, bisküvi verildi, margarin verildi, Amerikan bezi verildi, hurda savaş gemileri, dandik tanklar verildi. Bunların karşılığında İncirlik gibi askeri üsler alındı, petrol arama faaliyetlerimiz durduruldu, emekleme aşamasındaki uçak fabrikalarımız kapatıldı, yerli demiryolu hamlemiz takozlandı, tarım bağımsızlığımızda ilk gedik açıldı.

“Siz zahmet edip üretmeyin, yorulmayın, ben hepsini beleşe veririm” deniyordu. Yardım ayağıyla, açları besliyor, tembelliğe alıştırıyor, yerli üretimi durduruyor, kendine bağımlı hale getiriyor, üstüne “sempatik” görünüyordu. Allah ABD’ye zeval vermesin diye dua ediliyordu.

Böyle böyle, avantayı görünce yelkenleri suya indiren bir toplum yaratıldı, milli çıkarların yerini “beleş” aldı.

Sonuç olarak Abd “radyasyonlu” olduğu için kendi halkına yedirmediği şeyleri halkımıza yedirdi.
Bu tarihlerden sonra anadolu tarihinde ilk kez çocuk felci vakaları görüldü ve de sonraları çocuk felci aşısı ‘rutin aşılar’ arasına sokuldu.  Bu aşılarda bizlere büyük paralarla satıldı.

Koskoca memleket bi avuç süt tozuna gitti.

Bu arada, tüm o yardımları vermeden önce bir dayatmaları da oldu o 'dost(!!@@^*)larımızın:: Milli Eğitim Bakanlığımıza 'uzman'ları yerleşecek ve komisyonlarda söz hakları olacaktı- eniştemiz durup dururken öpmüyordu yani!!!

rO gün sanayimiz tarım ürünlerimiz ğitti,Bugün topraklarımız gidiy



Gerçekleri bu şekilde anlatan olmadı vede şuankigibi anlatma imkanlarımız olmadığımız için buhale sayın Hasan hiç kavramsal olma bizleri bir litre süt tozunasatın alanları bizde onları bir litre sirkeye satın alacağız Hiç kukunuz olmasın yazılarımda hata özürdilerim ilkdefa böyle bir yazışmaya katılyyorum

Ben 1953 yılında ilkokula başladım, iyi hatırlıyorum sabahlar süt tozu verilirdi. Aynı yıllar balık yagıda verirlerdi.

yardımın şartlarından biri de köy enstitülerinin kapatılmasıydı..

Aynı yıllarda askere giden anadolu çocuğuna bedava sigara dağıtmak ta bunların icadımı acaba?

"Anadolu'da ilk çocuk felci vakaları Milattan önce 2. Yüzyılda vardı. Süttozu geldiğinde binlerce insan çocuk felci nedeniyle sakattı. Süttozu ilk geldiği yıllarda ABD başkanı olan Roosvelt de çocuk felci nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkumdu. ABD'nin herkesi sömürdüğünü bilmeyen yok. Ama haklı görünmek için yanlış bilgilerle tarihi saptırmak niye? Madem yazı yazıyorsun, biraz okusana"

Peynir de vardı , pazarlarda satılmaya başladı , millet bayılıyordu

Evet çok yazık Bende 60 yıllarda öğrenciydim ve bu süt tozlarından mecbur bırakılarak maalesef içirildik! Birde rengi
SARI yağlar yedirdiler bize Tereyağ diye!

Nurten Tarhan · Sene 1972 veya 73 şu anda hatırlıyamadım.O zamanki MEĞ.Bakanını da hatırlamıyorum.Beni ANKARA---Gölbaşı Pratik Sanat Okulunu açmakla görevlendirdi bakanlık.Dört duvar bırkaç masa ve sandalye,cam çerçeve kırık,çamur içinde bir viran bina.Öyle ki kayıt ölmuş öğrencilerle temizliğini yapıp çevre yardımlarıyla okulu düzelttik.Bir muddet sonra bir görevli ile kapıya bir kamyon dayandı.Az kullanılmış o zamanki şartlarda -vay be - diyeceğimiz perdesinden takım eşyasına,dikiş makinesinden ütüsüne kadar mükellef bir moda evi ve iş atölyesi halinde okul donatıldı.ÇOK SEVİNDİK.Sonradan yapılan açıklamada bunun bir AMERİKAN YARDIMI OLDUĞUNU ÖĞRENDİM.çok gençtim halâ şaşırarak hatırlarım.Nelere kanmışız.GÖZLERİMİZİ HANGİ POLİTİKALARLA BOYAMIŞLAR.Şimdiki aklım olsaydı derim ama faydasız.Vita yağı gibi,süt tozu gibi,bazı sos lar gibi daha bir çok dayatmalarla imrenme ve özenmelerle bu günlere gelmişiz.Yeni ile Deli tutkumuz var maalesef.



1953-1958 İlkokulda okudum.Süt tozu yoktu.1958-1966 arasını bilmiyorum. 1966-67 öğretim yılında da yoktu.67-68 askerlik bilmiyorum.Yalnız 1971-1972 öğretim yılında süt tozu ile birlikte soya yağı,soya fasulyesi unu da vardı.Un ile yağdan öğrenci velilerine lokma yaptırır,süt tozundan da okulda süt elde eder,öğrencilere verirdik.Yardım adı altında bu verilenler genelde kırsal kesime verilirdi.Ama çocukların kazara sınıfta döktükleri bu sütler,tabanı tahta olan sınıflarda bilhassa Eylül- Ekim ve Mart -Nisa aylarında havalar nispeten ısındığı için sınıflar pis bir kokuyla dolardı.İçirmeden de yapamazdınız Çünkü ayrı bir denetçisi vardı.Her bir malzemeyi gramına kadar takip edip sorgulardı.

Yetmez, dahası var!... Amerikalılar o tarihlerde ürettikleri azotlu gübreyi kendi tarım lanlarında kullanıyorlardı. Ancak bir süre sonra ülkede sindirim sistemine bağlı kanser vak'alarının artması üzerine yaptıkları araştırma sonucunda azotlu gübre kullanımından kaynaklandığı tesbit edildi ve ülke çapında dağıtılan gübreler geri toplanıp stoklandı. Daha sonra bu gübreler içlerinde Türkiye'nin de bulunduğu birçok ülkeye tarımsal üretime destek adı altında karşılıksız dağıtılmıştır.(?) Aslında ABD bunu tek başına yapmamıştır. Kesinlikle İngilter bu işin planlayıcısıdır. çünkü Birleşik Krallık ne ise Birleşik Devletler de onun yeni dünyadaki uzantısıdır. İnglizlerin bir atasözü şöyle der, "bir ingiliz sırtını sıvazlıyorsa bıçak vuracak yer arıyordur." Yüce Önder, "Nutuk"ta şu uyarıyı yapamaktadır. "asla unutmayınız ki en büyük düşmanımız ingiliz'dir."

Marshall yardımı mı Menderes değil İnönü aldı, hatta ve hatta Kayseri'deki gömülü uçaklarda o zamanın eseridir, bilip bilmeden kötü konuşmayın

 
 
Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol