çağa yön verenler için yorumlar


yalçın içyerin yorumu aşağıda
Altan TAN / Özgün Duruş Gazetesi

Öncelikle Fadlallah’a Allah’tan rahmet diliyorum. Allah’tan geldik, tekrar O’na döneceğiz. Hayatta kaldığı müddetçe İslam ümmetinin son yüzyılda yüzünü ağartan bir kişilik oldu.

Fadlallah’ın hayatını iki boyutta incelemek lazım. Birincisi; onun siyasi duruşu, ikincisi de ilmi duruşu. Fadlallah siyasi duruşunda İslam’ın izzetini her zaman muhafaza etti. Ancak hiç bir zaman İslam dışı söylem yorum ve tavırları siyasete alet etmedi. Mesela, terör saldırılarına, masumların da zarar görebileceği eylemlere fetva vermedi. Siyonizm ve Yahudiliği birbirinden ayırdı. Yahudilerin de İslam hukuku çerçevesinde bu dünyada hayatlarını devam ettirme hakları olduğunu, birlikte yaşanabileceğini söyledi. Ancak Siyonistleri asla tasvip etmedi ve Yahudilerden ayırdı.

Diğer önemli fetvasında, eğer bugün İsrail’deki bütün Yahudiler müslüman olsalar bile işgal ettikleri bütün toprakları asli sahiplerine, yani ister müslüman Arap olsun, ister Hıristiyan Arap olsun veya başka bir dine mensup olsun, o insanlara vermek zorunda olduklarını söyledi. Burada da İslam hukukunun hak, hukuk, mülkiyet sınırlarını doğru bir şekilde tanımladı.

İkinci önemli altı çizilmesi gereken özelliği de dini şahsiyeti idi. O, İslam’ı mümkün olabildiğince ve anlayabildiğince günümüz dünyasına cevap verebilecek bir tarzda izah etmeye çalıştı. Yine İslam dünyasında ihmal edilen veya yanlış anlaşılan kadın hakları başta olmak üzere birçok meselede bugünkü klasik birçok çevreye ters gelebilecek fetvalar yayınladı. Bu özelliği ile de Fadlallah uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek. Allah rahmet etsin.

Tabiki Fadlallah’ın böylesine aydın duruşunun önemli sebeplerinden biri de yaşamış olduğu coğrafyadır. Çünkü Lübnan birçok dinin, mezhebin, kültürün modern dünyanın, jet sosyetenin birlikte yaşadığı bir ülke. O, ülkenin tarihi geçmişi, kültürel yapısı ve bugünkü durumunu da iyi anlayan ve bu duruma İslami bir göz ile, İslami bir mantık ile bakabilen bir kişi olmuştur. Bu coğrafyanın da onun yetişmesine ve doğru bir noktada durmasına büyük bir etkisi olduğu kanaatindeyim. Lübnan’a gelmeden önce Irak’ta, Necef’te, Kerbela’da aldığı ciddi eğitim de O’nun köklerini kuvvetlendirmiştir.

İnşallah bundan sonra da bu gibi insanlar İslam dünyasında olur. Bu gibi insanlar hem Sırat-ı Müstakimi hem de Akl-ı Selimi, yani sağduyuyu, günümüz dünyasını doğru kavramayı temsil eden insanlardır. İnşallah o çizgi devam eder. Tabiî ki her insan gibi onun da eksikleri, hataları, yanlışları olmuştur. Bunlar üzerinde durmanın yeri ve zamanı değildir. Allah rahmet eylesin.

 

Ümit AKTAŞ / Özgün Duruş Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü

Fadlallah önemli bir âlimdi. Alimliğin ötesinde önemli bir liderdi. Yani O, ilmi anlamda belki çok farklı şeyler söylemiş ya da çok farklı kitaplar eserler ortaya koymuş olmayabilir -ki bunlarda var- ama bence onu en çok öne çıkartan Lübnan Hizbullahının lideri olması… Yani manevi lider, ilmi lider, ama gerçekte Lübnan Hizbullahının lideri olması.

Çünkü Lübnan Hizbullahı onun mücadele sürecinde ortaya çıktı. 70’li yıllarda Lübnan’da Hıristiyanlarla, Hıristiyan sağcılarla solcu müslümanlar çatışmalarından bahsedilirdi. Beka vadisinde ve Suriye vadisinde solcu güçler egemendi. İşte Fadlallah, Musa Sadr gibi İslami önderlerin mücadelesi sonucu, buradaki mücadele giderek müslümanların insiyatifine geçti. Bu süreçte de Hizbullah kuruldu. Hizbullah, hem İsrail’e karşı verdiği mücadelede hem de Amerika’nın Lübnan’a yerleşme stratejisine karşı koyduğu direnişle, dirençle Amerika’yı Lübnan’a yerleştirmekten uzaklaştırmasıyla bence önemli.

Çünkü Amerika burada üstlenseydi, bura vasıtası ile hem İsrail hem de Suriye üzerinde, belki de Türkiye’de dâhil olabilir bu duruma, bir kazanım sağlayacaktı burada. Özellikle Hizbullahın mücadelesi sonucu, bu bombalı saldırılar sonucu Amerika’nın buradan çıkmasıyla, Lübnan’da Hizbullah etkinleşti. Daha önce Arap ordularının yenemediği İsrail’e karşı önemli başarı kazandı ve İsraili de Lübnan’ı işgal etmekten vazgeçirdi. Aksi halde belki bugün Lübnan, İsrail’in işgali altındaki Gazze gibi bir toprak parçası haline gelecekti. Bu da Suriye’yi sıkıştıracaktı. Bunun sonucunda da Gazze’deki Hamas’ın direnişi ortaya çıkmayacaktı. Çünkü Hamas’ın ortaya çıkması dahi, bir anlamda Hizbullahın vermiş olduğu mücadelenin örnekliğinden geçmiştir.

Bir de Hizbullahın stratejisinde şöyle güzel bir taraf var; Yine Fadlallah’ın sağlamış olduğu bu mücadele sivil bir mücadele… Lübnan Hizbullahı Lübnan tutkununun her tarafına sirayet etmiş. İşte hastaneleri, aş evleri, yardım kuruluşları, ondan sonra silahlı güçleri, medya organları gibi.. Neredeyse devlet içerisinde, aslında Lübnan devletini de ayakta tutan sivil bir güç haline gelmiştir bu mücadele sonucunda Hizbullah.

Hizbullah savaş stratejisinde de hiçbir zaman, -benim de her zaman eleştirdiğim- hedef gözetmeyen, intihar saldırılarını kullanmayan, sadece askeri hedeflere saldıran bir mücadele biçimi ortaya koydu ki bu da İslami mücadele açısından doğru olan davranışı yapmaktı. Bu doğru davranışı izlediği için de Hizbullahın Lübnan’daki mücadelesi tutarlı bir İslami mücadeledir. Hiçbir zaman, Lübnan halkı veya düşmanları tarafından yanlışlıkla, gayri meşrulukla suçlanamamıştır. Yani Hizbullahın eylemlerinin terör eylemi olduğu hiç bir zaman söylenemez. Bunlar daima kendini savunmaya dayalı ve askeri saldırıları karşılamaya dayalı eylemlerdir.

Dediğim gibi, Lübnan toplumunu ayakta tutan da, Lübnan’a bir devlet olma vasfını kazandıran da Hizbullahın mücadelesidir. Bu hususiyetleri Hizbullaha kazandıran Fadlallah’ın ilmi önderliğidir.  Bu açıdan ilmi önderlik çok önemli, ama tabiî ki ilmi önderlik soyut bir ilimcilik anlamında değil, kendisini de mücadele ile birleştirmiş olan bir mücadele olmasına rağmen gerçek bir ilmi önderlik… O nedenle dünyadaki İslami hareketlerin Lübnan Hizbullahından öğreneceği çok şey vardır.

Lübnan Hizbullahı İran devriminden sonra daha çok gelişmiştir, irşad etmiştir. İran devriminin de oraya birçok yardımı vardır. Buradaki mücadeleler aslında İran devriminden daha önce ortaya çıkmış mücadelelerdir. Mustafa Çamran çok daha önce, 70’li yıllarda Lübnan’da mücadeleler verdi. Oradaki müslümanları eğitti. Kaçırılarak öldürülmüş olan İmam Musa Sadr’ın yine 70’li yıllardaki mücadelesi vardır. Lübnan Hizbullahının şii karakterli bir mücadele olmasına rağmen asla bu şii karakterini öne çıkarmaması, her zaman ümmetin birliğine vurgu yapılması oradaki mücadelenin Musa Sadr’ın ve Fadlallah’ın ilmi karakterine dayanarak izah edilmeli. Bundan sünni mücadelelerin de gerekli dersleri çıkarması gerekir diye düşünüyorum.

 

Yalçın İÇYER / Araştırmacı-Yazar

Ben ilk önce şunu söyleyeyim; Kur’an-ı Kerim’de bir ayet vardır; “Biz bir ayetin hükmünü kaldırırsak onun yerine daha hayırlı bir ayet getiririz” diye… Bu ayet aslında Kur’an’ı Kerim’deki ayetlerle ilgili okunur. Mutahhari şehit edildiği zaman İran’da, İmam Humeyni bu ayeti okumuştu ve şöyle tercüme etmişti; “Bir alimin ölmesi” diye... Bu çok önemli... Çok hoşuma gitmişti.

Her alim bir ayettir, onun ölümü bir ayetin nesh olmasıdır. Bence Fadlallah da -Allah rahmet etsin kendisine- o da bir ayetti. İslam dünyasının bir ayeti idi. Benim Fadlallah ile tanışıklığım Fethi Yeken vasıtasıyla oldu. Fethi Yeken de vefat etti biliyorsunuz. Allah rahmet eylesin. O zamanlar “Yeni Devir” diye bir dergi, gazete çıkıyordu. Fethi Yeken Hizbullah hakkında görüşlerini söylemişti. O benim için çok önemli.

Dört tane büyük alim vardır. Ulema teşkilatı ve bu ulema teşkilatının üst kadrosu dört ya da beş tanesi şii uleması… Bunlardan biri de Fadlallahtı. Fethi Yeken şunu söylemişti; bu bence çok önemli, bunu kendimden aktarma olarak söyleyebilirim. Bizim oradaki şii ulema, şii ve sunni alimler arasında hiç bir fark yoktur. Bizim aramızda hiç bir problem yoktur. Kardeşçe muamele ediyoruz. Aslında bu Fadlallah’ın bir faziletidir. Fadlallah gerçekten evrensel bir insandı. Öyle evrenseldi ki İran devrimi bir şii toplumu olmasına rağmen bizim Lübnan’daki sünni kesimle İran’dan dolayı aramızı bozamayız, demişti. İslam cumhuriyetini destekleriz ama bizim kendimize ait politikamız var. Biz kendi politikamızı kendi şeklimize göre hareket ettireceğiz.

Dolayısıyla o bir alimdi ama şii bir alim değildi. Mesela Hakan Albayrak'ın yazısını okudum. Diyor ki; Fadlallah şii bir alimdi. Ben katılmıyorum şahsen. Tamam, fıkhen caferi olabilir ama o şii değil. Şii deyince daha farklı bir şey akla gelir. O evrensel bir insandı. Yani bir alimdi ve evrensel bir alimdi. Hareket adamıydı. Sadece ilim yüklü bir kişi değildi.

Fadlallah’ın kasetlerini dinledim canlı olarak… Oradan da bir aktarma yapayım. Orada çok güzel bir şey söylemişti. Bu gerçekten Türkiyeli müslümanlara ve gruplara örnek olabilecek bir şeydir. Aynı şeyi Kuzey Irak’ta, Kürdistan bölgesindeki Şeyh Osman’da görmüştüm. Diyordu ki; Hizbullaha biz hizbullahız demeyin. Bu, çok önemli bir söz.. Biz Hizbullahtanız deyin, diyordu. Şimdi aradaki fark nedir? Biz Hizbullahız derseniz, Kur’an’ın bir ayetini kendinize daraltmış olursunuz. Oysaki Hizbullah, dünyadaki bütün müslümanaların bir vasfıdır.

Bunun anlamı şudur; Biz Lübnan’da, dünya Hizbullahının bir sınıfıyız, bir grubuyuz. Keşke bütün müslümanlar bu görüş ve düşüncede olsalar. Ne kadar İslami grup varsa, akidevi sapıklığı olmadığı takdirde bunların hepsi İslam’dandır. Bizde onlardan biriyiz dolayısıyla.

O bir müslüman âlimdi. Muttakiydi, evrenseldi ve hareket adamıydı ve aynı zamanda hikmet sahibiydi. Hikmet, felsefe demektir. Ben, felsefeye hikmet diyorum. Bizim bir kardeş Suriye Şam’da her hafta gelip orada Fadlallah’ın sohbetlerine katılıyordu. Toplam 300 tane kaset getirmişti bana. Hepsini dinleyemedim daha… Belki Fadlallah bizim İslam dünyasının bir kalbi kabul edilir, ama bence bir kalbi değil kazanımıdır. Çünkü arkasından siyasi, ibadi ve felsefi (hikmeti ) bir miras bıraktı. İnşallah siz gençler bu mirasa sahip çıkacaksınız.

 


 
 
Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol