hayız hali:2
http://www.mustafaislamoglu.com/472_Adetlinin-Orucu.html


Hocam bir konuşmanızda hayızlı kadın oruç tutabilir diyorsunuz. bende internette bir yazıda şunları okudum.

1.İnternette yazanlara itibar etmeliyi miyiz?
2.Aşağıdaki bilgiler sahih midir? doğruluğu varmıdır?

İmam Nevevi İbn Hazm İbn Rüşd Halebî İbrahim hayızlı kadının oruç tutmasının haram olduğunu ve bu konuda ümmetten farklı görüş bildiren bir müctehidin çıkmadığını haber vermişlerdir.
İmam Nevevi geleceğe matuf şöyle bir göndermede de bulunur ve der ki: Bu rivayet orucun haramlığına delil değildir onda sadece orucu açmaya cevaz vardır. Adetliye oruç yolcuya olduğu gibi caizdir farz değildir gibi bir yorum yapılacak olsa şöyle cevap verilir: Sahabe kadınlarının ibadet konusundaki içtihatları sabit olduğu gibi ibadete olan düşkünlükleri de bilinir. Eğer oruç caiz olsaydı onlardan bazıları bunu muhakkak yerine getirirdi.
Aziz ilim talibesi,
1. Bu konuda bize gelen sahih hadis tek kanaldan gelir: Hz. Aişe.
Soru şu: Namazı terk etme gibi hayati bir konuda ahad ve dahi zanni bir haberi yeterli bulmak isabetli midir? Bu hadis merfu değildir. Yani peygamberin ağzından bir yasak nakledilmemiştir. İmam Ebu Hanife "la yaktu'l-mumin bi'l-kafir" (mümin bir kafire karşılık kısasen öldürülemez) sahih hadisini "enne'n-nefse bi'n-nefs" (cana karşılık can) ayeti sarihtir ve ona aykırıdır diyerek amel edilemez bulur. Dikkat buyurun İmam'ın amel edilemez dediği bu hadis merfudur. Yasak içermekte, bizzat peygambere dayanmaktadır. Aişe hadisi ise merfu değildir.
2. Peygamberimizin fem-i saadetlerinden hayızlının orucuna dair bir yasak nakledilmemiştir.
3. Hz. Aişe'nin bir hariciye cevabı dairesinde nakledilen bu rivayette konu ORUCUN KAZASIdır. (Biz namaz kılmaz kaza etmezdik, oruç tutmaz kaza ederdik).
4. Bu haberin kendisi namaz ile orucun hükmünün birbirinin aynı değil ayrı olduğunu gösterir.
5. abdestsiz namaz olmaz. Hayız hali ise abdeste münafidir. Dolayısıyla namaza da münafidir. Fakat oruçta abdest şartı diye bir şart yoktur. Bir misal olarak vermek gerekirse, Efendimiz cünüplü sabahladığı halde oruç tutmuştur. Ebu Hüreyre'den bunun aksine bir rivayeti Hz. Aişe düzeltmiş, Ebu Hüreyre bunun üzerine görüşünden vaz geçmiş ve yanlışlığını itiraf etmiştir.
Yani hayız halinin doğrudan oruçla bir alakası yoktur.
6. Bu konuda ümmetten farklı bir görüş çıkmamıştır sözünü, bizzat sizin de aktardığınız Nevevi'nin cevabı nakzeder. Nevevi o cevabı kimlere vermek zorunda hissetti kendisini acaba, bunu düşündünüz mü?. Bu bir yana, İslam tarihinde ümmet içinden tüm ulemanın bir yana bir alimin bir yana durduğu görüş örnekleri saymakla bitmez. Burada buna ne yer yeter ne zaman.
7. İmam Nevevi'den nakledilen alıntı da Nevevi'ye aittir. O da Merhum Nevevi'nin görüşüdür. Kendisi müdakkik bir alimimiz ve muhaddisimizdir.
İsteyen ve kalbi yatan onun gjörüşüyle amel etmelidir.
Fakat bu konuda biz diyoruz ki:
1. Namaz imandan sonraki en önemli ibadettir.
2. Hayız, Allah rasulü'nün ifadesiyle "Allah'ın Adem kızlarına bir yazgısıdır" (Buhari, K. Hayd), yine allah Rasulü'nün ifadesiyle "Hayızlı ve cünüp necis değildir (Niçin beni görünce yol değiştirdin?" diye sorduğu Ebu Hüreyre, cünüplüğünü kast ederek "Kuntu necisen" (Ben pistim) ya Rasulallah der. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Helil-mu'min yences?" (Hiç mü'min pis olur
mu?) der.
3. Namaz gibi çok önemli bir ibadet konusunda Kur'an'da "Hayızlı iken namaza yaklaşmayın" diye bir ayet ve sünnette merfu olarak "Hayızlıl kadın namaz kalmasın, namaza yaklaşmasın" gibi bir hadisin bulunmuyor oluşu ÇOK ÇOK MANİDARDIR.
4. Hayızlı kadının oruç tutmamasının dayanağı olan delil Hz. Aişe'nin merfu olmayan sözüdür ve o haber de HAYIZLININ ORUCU HAKKINDA DEĞİL ORUCUN KAZASI HAKKINDADIR.
5. Kur'an hayız halini "EZEN" (eza) olarak nitelemiştir. Ezen, "kişiye eziyet veren, onu rahatsız eden hal"dir. Hayızlı bir kadın bu halde iken halsiz, kısmen hastadır. Nadir kadın hayızsız haliyle hayızlı halini ayırdetmez. Fakat bu nadirler bile psikolojik olarak rahatsizdırlar. Ama kahir ekseriyeti yarım hasta, bazıları ise tam hasta olurlar. Hayız üzerine konuşmak, TARİHTE KALMIŞ BİR OLAY HAKKINDA GIYABINDA KONUŞMAK DEĞİL, HAYATIN İÇİNDE DÜN NASILSA BUGÜN DE ÖYLE DEVAM EDEN BİR HAYAT HALİNDEN KONUŞMAKTIR.
Durum ortadadır. Mesele hayızın ne olduğunu tesbittir. Dolayısıyla EZEN nitelemesi kesinlikle HASTALIK KAPSAMINDA değerlendirilir. Kelimenin delaleti, lugat, ve HEPSİNDEN ÖTE İŞİN HAKİKATİ BUDUR.
Eğer bu noktaya gelinmişse iş kolaydır:
Soru: Hastanın oruç tutmasının hükmü nedir?
Kur'an bu soruya cevap vermiştir: "Eğer HASTA YA DA YOLCUYSANIZ, TUTULMAYAN GÜN SAYISINDA DİĞER GÜNLERDE (TUTARSINIZ). BAKARA 185 6. İmam Nevevi'nin cevabı da gösteriyor ki, bu meselede ilk böyle düşünen biz değiliz. O zaman da varmış. Nevevi "Böyle diyen birine şöyle derim"
dediğine göre bazı alimler o gün de bunu gündeme getirmişler. Fakat o unutulmaya mahkum edilmiş görünüyor. Yani bu konuda ilk bizim farklı düşündüğümüz görüşü de Nevevi'nin şehadetiyle boşa çıkmış oluyor.
 
Burada sorun bizim ve bizim gibi düşünen alimlerimizin bu sonuca varmış olması değildir.
Sorun cahillerin alimleri hakkında hüküm vererek, alimlerini suçladıkları şeyi bin beteriyle kendilerinin yapmasıdır. Bu bir.
İkincisi, bu bir yorumdur. delilleri yukarıdadır. Bunu söyleyen bizler müminlere bir farzı terk ettiriyor, bir haramı emrediyor değiliz ki. Bir farz konusunda Kur'an'ın kati nassıyla amel edilmesini öneriyoruz.
Bunu derken, diğer görüşü yanlış olarak nitelendiriyor muyuz? Hayır, asla.
Batıl diyor muyuz? Hayır, asla.
Ya ne diyoruz:
İSTEYEN ONUNLA AMEL ETSİN, DELİLLERİMİZ VE İSTİDLAL TARZIMIZA KALBİ YATAN İSE BU GÖRÜŞLE AMEL ETSİN DİYORUZ.
Peki, nedir burada anlaşılmaz olan? Nedir burada savaş açmaya, hak ve hukuk ihlal eden, hakaret, iftira, tadlil ve hatta tekfire kadar varan (soru sahibi kardeşimi tehzih ederim) çirkin ve hiçbir dine imana sığmayan saldırılar?
Bu ilmi bir meseledir. Cahiller susarsa ihtilaf biter. Biz delillerimizi yukarıda serdettik. Bu görüşün İslam tarihinde uyulan görüşün dışında, meselenin Kur'ani delillerle yeniden istidlal yoluyla ulaşılan bir sonuçtur.
 
Bu sonucun doğru olduğuna tüm gönlümüzle inanıyoruz. Fakat buna rağmen biz bu konuda isabet etmemiş de olabiliriz. Ama bu konuda niyetimiz sahih, usulümüz sahih, üslubumuz mutedildir. Bize yönelik itirazlar bellidir.
eklenecek bir şey yoktur. Esasen bu iki ayrı tarzdır. Bizler İslam'ın ashab-ı re'y damarına müntesibiz. Ashab-ı nakil olan damarı da vardır bu dinin ve bu damar hayli zengin, kalın ve baskındır. Biz bu iki damarla birlikte olmayı şeref biliriz. Fakat cahillerin ve kendini bilmezlerin (soru sahibini tenzih ederim) dilinden bizarız.
 
SONUÇ: ALİMLERİN FARKLI GÖRÜŞLERİNE YAKLAŞIMDA EDEP VE TERBİYE ŞUDUR:
HANGİSİNİN DELİLLERİ GÜÇLÜYSE ONUN GÖRÜŞÜNE UYARSINIZ. GÖRÜŞÜNE UYMADIĞINIZI SUÇLAMAK, TAHKİR , İFTİRA , TEKFİR ETMEK GİBİ BİR HADDİNİ BİLMEZLİĞE İSE SAPMAZSINIZ. İslam fıkıh tarihi birbirine zıt görüşlerin bir arada çiçek açtığı bir fikir bahçesidir. Bu bahçenin çiçeklerinden birini koklayanın diğerini ezmeye hakkı yoktur. bU BAHÇEYE GİRENLERİN AYAKLARINI BASTIĞI YERE DİKKAT ETMESİ GEREKİR. Bu bahçede yeşermişse, delili, usulü, adabı erkanı dairesinde varılmışsa, O GÖRÜŞLER BAHÇENİN ÇİÇEĞİDİR VE hepsi bir arada açar. O bizim zenginliğimizdir. Bizi ikna edene uyar, etmeyene uymayız.
HEPSİ BU.





57

Yahudi Kültüründeki "Hayız Hali" Tasavvurunun İslam Geleneğine Etkisi hk.

 

 

Selamün aleyküm
Değerli hocam Asım Köksal’ın Peygamberler Tarihi (TDV) kitabından zaman zaman faydalanıyorum. Buradaki son paragraftaki ay halli kadının suyu avuçlamasıyla kurutması olayı sahih midir? Peygamberler Tarihini anlatan önerebileceğiniz farklı kaynaklar var mı? eğer varsa yazarsanız memnun olurum.
(Kitaptan kısa bir alıntı.)
Seb' Halkının İbrahim Aleyhisselâmı Geri Çevirmek İstemeleri:
İbrahim Aleyhisselâm, onlara, davarlarından yedi keçi verdi:
"Bunları, yanınızda götürünüz. Onları, kuyunun başında sulamağa hazırlaya­cak olursanız, kuyunun suyu, yükselir ve akmağa başlar.
Eskiden olduğu gibi, ondan, siz de, içersiniz.
Sakın, ay halinde iken, hiç bir kadın, ondan, avuçlamasın!" dedi.
Seb' halkı, keçilerle birlikte gelip kuyunun başında durdukları zaman, su, çıktı. Ondan, içmeye başladılar.
Ay halli bir kadın gelip ondan, avuçlayıncaya kadar, kuyunun suyu, aktı durdu. Avuçlandığı zaman da, eski kuru haline döndü.

Kaynak: Taberî-Tarih c.1,s.127, Salebî-Arais s.80, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.1O2.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/166-167.

Selam ve dua ile

Aleyküm selam kıymetli ilim talibesi,
 
Sualiniz, Yahudi kültüründeki "hayız hali" tasavvurunun İslam geleneğine etkisi hakkındadır. Cevabım şudur:
 
1) Mustafa Asıl Köksal, hem hemşehrim hem hocamdır. İlmiyle amil, haliyle kamil bir hocamızdı. Allah rahmetine nail etsin. Ben de kendisinden istifade ettim ve hala ederim.
2) Hocamızın yazdığı "Peygamberler Tarihi" adlı eserde izlediği tarih yazıcılığı yöntemi, tıpkı siyerinde (İslam Tarihi) izlediği üslup gibidir. Tarih yazıcılığı üslupları çok çeşitlidir. Bir yazım üslubu rivayetleri ayıklayarak alır, bir başka yazım üslubu önüne çıkan her rivayeti alır. Mesela Taberi tarihi bu ikincisine girer. Taberi bu yüzden kitabının girişinde okurlarını uyarır ve o olay hakkında ne bulduysa aldığını, ayıklama işlemini kendisinin yapmadığını söyler. Zımnen bunu okura bıraktığını ima eder. Asım Hoca da eserinde bu üslubu benimsemiştir. İşbu nedenle Asım Hoca'nın Peygamberler Tarihi'nde yazıyor diyerek bir rivayeti nakletmek, onun güvenilirliğine delil olmaz. Sırf kitabında yer verdiği için Kur'an ve onun beyanı olan sünnete aykırı bir rivayet için Asım Hoca'yı delil getirmek Asım Hoca'ya da bühtan olur diye düşünüyorum naçizane.
3) Bu açıklamalardan sonra: Evet Asım Hoca'dan yaptığınız alıntı orada vardır. Fakat bu rivayet İSRAİLİYYAT KAYNAKLIDIR. İsrailiyyata ait bir çok rivayet gibi fıtratla, tabiatla, dinle ve hakikatla karşıtlık arzetmektedir. Rivayette İbrahim Aleyhisselam'ın Seb' halkına verdiği keçilelerle ilgili "Sakın adet halinde iken hiç bir kadın ondan avuçlamasın" der guya. Fakat adetli bir kadın gelip suyu taşan kuyudan avuçlayında kuyunun suyu çekiliverir."
4) Bu rivayette tam da YAHUDİLİĞİN GELENEKSEL ADET HALİ TASAVVURUNU görüyoruz. Yahudiler adet halindeki kadını "necis" olarak görürler. Yahudilikte kişi eşi adetli iken onunla aynı yatağa girmez. Ona dokunmaz ve onu kendisine dokundurtmaz. Adetli iken yemek pişirtmez. Pişirdiğini yemez. Adetli kadın adet süresince adeta bir cüzamlı muamelesi görür. Bu tutum kadını kadın doğduğuna bin pişman eden bir vaziyet haline gelir. Kadın kadın olduğu için doğuştan cezalandırıldığı vehmine kapılır. Erkekler de kadını böyle görmeye başlarlar. Adet haline karşı bu sakat yaklaşım o kültürün kadın tasavvurunu da böylece yamultur.
5) Yahudilerin Adetli kadına karşı bu kabul edilemez tavırları Hz. Peygamber Medine'sinde de hayli yaygındı. Hatta onların bu yanlış tasavvurları Araplara da sirayet etmişti. Sadece kadının adet halini değil, cünüplülük durumunu da aynı tasavvur etkisiyle değerlendirmeye tabi tutanlar çıkıyordu. Mesela bunlardan biri olan Ebu Hüreyre'ye kendisini görünce yolunu niçin değiştirdiği soran Hz. Peygamber'e "Pistim ya Rasulallah" (Kuntu necisen) demiş, Efendimizden aldığı cevap ise, bu yaklaşımı külliyyen reddeden ve yere seren bir tavırdı: "Hiç bir müslüman pis olabilir mi?" (Heli'l-mu'min yences). Peygamberimiz bu yanlış tasavvurla mücadele etti. Onlar peygamberimizin adetli kadına cüzamlı muamelesi yapmayıp onu gündelik hayatını adetli iken de sürdürmesini istemesine karşı kara propaganda yapıyorlardı. Efendimiz adetli eşleriyle aynı yatağı paylaşmalarını, onların pişirdiğini yemelerini, onları horlamamalarını istiyordu sahabeden. Bunu duyan Medine Yahudileri dedi kodu çıkarıyorlardı. Efendimiz de buna mukabil "Eşleriniz adetli iken onlarla cima dışında her şeyi yapın" şeklinde bu kara propagandaya karşı tokat gibi bir cevap verdi. Hadisin metninden de anlaşılacağı gibi bu Yahudi tasavvuruna bir tepki idi.
6) Zira peygamberimiz adet halini bir "pislik" (necaset) olarak algılamıyor, tabii ve fıtri bir olay (HADES: HADİSE: OLAY: OLGU) olarak algılıyordu. Adını da öyle koydu. Hac yolunda adet gördüğü için ağlayan eşi Hz. Aişe'nin gözyaşlarını dindirmek için "Niçin ağlıyorsun ey Aişe! Bu Allah'ın Adem kızlarına yazdığı bir yazgıdır; tavaf dışında tüm menasiki yerine getir!" diyordu (BUHARİ) Yani mu? Yanisi açık: EFENDİMİZ ADET HALİNİ ALLAH'IN İNSANOĞLUNUN YERYÜZÜNDEKİ BEKASI İÇİN KOYDUĞU İLAHİ BİR KANUN OLDUĞUNU biliyordu.  (Yahudileşme Temayülü'nün ilgili bölümüne bakınız).
7) Allah Rasulü'nün bu tavrından yola çıkan çağımız allamelerinden Musa Carullah, kadının ay hali için ERKEKLER ÖMÜRDE BİR KERE ŞEİT OLMA ŞANSINA SAHİPKEN KADINLAR HER AY ŞEHİT OLMAKTADIRLAR der. Yerden göğe haklıdır. Zira kadın ay halini insan nesli devam etsin diye yaşar. Adeta insanlık adına insanlığın bekası için üstlendiği analık görevini ifa için her ay bu sıkıntılı ve eza verici duruma katlanır. Peki tüm erkekleri bir kadın doğurduğu halde, erkekleri doğurmak için kadınların katlandığı bu haratsızlığa alacakları karşılık YAHUDİCE Mİ OLMALIDIR?
Bin kalbimle hayır?
 
NETİCE:
Asım Hoca'nın Peygamberler tarihinde İbrahim Peygamber ile ilgili anlattığı bu hikaye tamamen İSRAİLİYYAT MAHSULÜDÜR. Yahudilerin hayız hali kültürünü bu tür rivayetler beslemektedir. HZ. PEYGAMBER BU TASAVVURU REDDETMİŞTİR. Bize düşen reddedilmiş bu tasavvura ait rivayetlere asla itibar etmemek, daha da ötesi bu rivayetlerin oluşturduğu geleneksel yamuk bakışı Kur'an ve onun beyanı olan sünnet ışığında tashih etmektir.







 

 
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَيَسْأَلُونَكَعَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِوَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُأَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ {222}
Sana kadınların âdet halini soruyorlar. De ki, o bir eziyettir. Âdet günleri onları rahat bırakın; temizleninceye kadar da yaklaşmayın. Tertemiz oldular mı, onlara Allah’ın size buyurduğu yerden yaklaşın. Allah tevbe edenleri sever, tertemiz olanları da sever.” (Bakara 2/222)
 “Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın” emri, âdetli kadının temiz sayılmadığını gösterir. Namaz için abdesti veya boy abdestini şart koşan âyet şöyle biter: “… Allah size güçlük çıkarmak istemez ama sizi temiz kılmak … ister.” (Mâide 5/6)  Âdetli kadın temiz sayılamadığından namaz kılması mümkün olmaz. Bu sebeple namazdan sorumlu tutulamaz. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur: Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286)
Ümmü Habîbe  binti Cahş, Allah’ın Elçisine kandan şikayet edince ona şöyle demişti: “Hayzın seni engellediği süre içinde namaz kılma; sonra yıkan ve namazı kıl[1].”
Âdetli kadın namazdan sorumlu olmayınca onu kaza etmekten de sorumlu olamaz. Bir kadın Aişe validemize: "Temizlendiğimiz zaman namazımızı kaza edelim mi?" diye sormuş, o da:
"Sen Harûriyye [2] misin?” demişti. Kadın; “Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle demişti: “Bizim başımıza bu olay gelince orucu kaza etmemiz emredilirdi ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi[3].”
Orucun kazasının emredilmesi gösterir ki, oruç namaz gibi değildir; âdet kanı oruca engel olmaz. Bakara 187’de orucu bozan şeyler; yeme, içme ve cinsel ilişki olarak sıralanmıştır. Âdet kanı bunlardan hiç birine girmez.
Orucun Arapçası savm = صوم’dır. Savm, imsak yani kendini tutma, kendine engel olma anlamına gelir. Oruç  tutan, kendini yeme, içme ve cinsel ilişkiden engeller[4]. Âdetli kadının kendini, normal yollarla âdet kanından engellemesi mümkün değildir. Bu sebeple ona, gücünün yetmediği bir yük yükleyip âdet kanını, orucu bozan bir şey saymak imsaka aykırı olur.
Yukarıdaki âyet, kadınların âdet halini eziyet saymıştır. Eziyet insana sıkıntı veren şeydir. Oruç açısından hastalığa benzer. Allah Teâlâ hasta ve yolculara oruç tutmama ruhsatı verdikten sonra şöyle demiştir: “Allah sizin için kolay olanı ister, zor olanı istemez.” (Bakara 2/185)
Ramazanda hastaların oruç tutmaması, Allah’ın onlara verdiği ruhsattır. Bu ruhsatı kullanan hasta, tutamadığı oruçları daha sonra kaza eder. Âdetli kadın da öyledir. Oruç  tutmama, onun için de ruhsattır. Bu yüzden Peygamberimiz, âdetli kadınların tutamadıkları orucu kaza etmelerini emretmiştir. Eğer Âdet hali oruca engel olsaydı kadın, Âdetli günlerinde kılamadığı namazlar gibi tutamadığı oruçları da kaza etmezdi.
Fakihler, Âdetli kadının Ramazan’da oruç tutmasını yasaklar sonra tutturmadıkları orucu kaza ettirirler. Edasını yasakladıkları bir İbadetin kaza edilmesini isterken hangi delile dayandıklarını söylemezler. Halbuki Allah, oruç İbadetini, diğer İbadetlerden farklı olarak genişçe anlatmış ve şöyle demiştir:
[GÜNDÜZ] tutulan oruçtan sonraki gece boyunca kadınlarınıza yaklaşmanız helaldir: onlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden O size mağfireti ile yönelmiş ve bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır. Şimdi öyleyse onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için uygun gördüğünden yararlanabilirsiniz ve gecenin karanlığından tanyerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz. Ama mescidlerde itikafta iken kadınlara yaklaşmayın.
“Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın. Allah âyetlerini insanlara böyle açıklar, belki sakınırlar.”(Bakara 2/187)
Allah orucun sınırını belirlediğine göre, Âdetlinin orucu Kur’ân’da belirtilmemişken, Peygamberimizin de Âdeti oruca engel saydığına dair rivayet yokken Âdeti oruca engel görmek sınırlara yaklaşmak değil, onları aşmak olur. Buna kimsenin hakkı yoktur.


 



 
Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol