|
Gazlı içeceklere dair (2) |
30/10/2006 |
|
|
Mustafa İslamoğlu |
Dün kaldığımız yerden devam edelim:
Evet, gazlı içeceklere dair Hayreddin Hocanın içilmesinde beis olmadığına dair fetva mahiyetindeki yazılarını konuşuyorduk. Bu bağlamda, Hayreddin Hocanın alıntıladığı İbn Abidin metinlerinden biri de “istihale” bahsine dair bir pasajdı. Sözün burasında istihale bahsinde Helal Sertifikasını Bekleyen Muhtemel Problemler başlığı altında yine bu köşede şunları yazmıştım:
“Katkı maddelerinin İslami hükmünü belirlemede “istihale” bahsi, meselenin nirengi noktasıdır. İstihale, bir maddenin cevherinin veya arazının değişime uğramasıdır. Aslında üç kavram vardır: Tahavvul, teğayyür, tebeddül. Tahavvül: bazılarına göre eşyanın cevherinin bazılarına göre arazının değişime uğramasıdır. Yapılan tanıma göre de hüküm değişmektedir. Teğayyur: eşyanın cevher ve arazının birlikte ve tümüyle değişime uğramasıdır. Tebeddül: bir şeyin yerine bir başka şeyin ikame edilmesidir.
İstihale bahsinde sirke, misk, tuz gölüne düşen domuz, yanıp kül olmuş necaset gibi örnekler verilir. Hepsi de haram olan bir asıl veya ferden dönüşerek haram iken helale inkılâp etmişlerdir. Mevcut katkı maddelerinin hükümleri tesbit edilirken, İslam fıkhının istihale bahsi üzerinde ciddi bir biçimde durulmalıdır.”
Gazlı içecekler bahsinde, gazoza katılan etil alkolün istihale geçirip geçirmediği, kimya uzmanlarının cevaplaması gereken teknik bir konudur. Helal Sertifikası toplantısına katılan kimya hocası Prof. M. Nutku’nun kesin görüşü istihale geçirmediği, yani dönüşüm ve değişime uğramadığı yönünde.
Tabi, bu konudaki görüşü hükme medar olacak bir kimya âliminin İslam fıkhında istihale için verilen örnekleri tek tek incelemesi gerekir. Belki bir kimyagerler heyeti çıkıp, İslam fıkhının istihale örneklerinden yola çıkarak bir çetele tutabilir. Mesela tuz gölüne düşen domuz, ceylan kanı karışmış bir mayiden elde edilen misk, sabun yapılan necaset karışmış zeytinyağı, kaynatılarak arındırılan süt, bal ve pekmez, şarap ile pişirildiği için temiz su ile yıkanıp kaynatılarak temizlenen et… Bütün bu örneklerde gerçekleşen istihalenin nitelik ve niceliği tesbit edilerek tasnif edilmeli ve benzer olaylara uygulanmak üzere kodlanmalıdır.
Hayreddin Hoca hükmünü şöyle veriyor: “..Bir sıvının içine alkol karışınca hemen “bu sıvı haramdır” denemez, haram olmasına hükmetmek için yukarıda açıklanan şartların gerçekleşmesi gerekir. Gazlı içecekler büyük tanklarda yapılıyor, bunların içindeki sıvı/su, müctehidlerin birçoğuna göre “çok”tur. Buna göre gazlı bir içeceği elinize aldığınızda koklayınca alkol kokmuyorsa, tadınca alkol tadı vermiyorsa, bakınca alkol rengini almamış ise, o içecek temizdir, helaldir. “Çoğu sarhoş eden içeceğin azı da haramdır” kuralına göre de baktığımızda, piyasadaki gazoz ve kolaların içilebilecek çok miktarı sarhoş etmediğine göre bu bakımdan da bir sakıncası yoktur.”
Bir nokta aydınlığa kavuşturulmalı: Alkol gazlı içeceklere karıştırılmakta mıdır, yoksa doğal mayalanma sonucu mu oluşmaktadır. Bu sorunun sonucuna göre hüküm değişebilir.
Bazıları doğal mayalanma sonucu ortaya çıktığını savunuyor. Bu savunulurken de “meyvelerde dahi doğal alkol vardır” deniliyor. Bu teknik bir konu olmakla birlikte, bazı uzmanlar meyvelerde doğal alkol olduğu görüşünü reddediyorlar. Bu uzmanlara göre bozulan meyvelerde alkol olur, zaten bozulduğu için o da yenmez. Kaldı ki bazı itiraflardan da anlaşıldığı gibi, etil alkol gazozlara bir çözücü olarak sonradan katılmaktadır.
Peki, bu katılan alkol küçük oranlarda da olsa gazozu haram yapar mı?
Bu konu esasen kumarbaz mantığıyla “ya hep-ya hiç” ile halledilecek konulardan değildir. Nebiz konusunda imamların “helal-haram” zıtlarında gezinen içtihatlarını ve bu konudaki tartışmaların bin yıldan fazla zamandır sürdüğünü biliyoruz. Nihayetinde bir şeyin istihaleye uğradığı, dönüşüm ve değişim geçirdiği konusu da yoruma açıktır.
Kaldı ki, özelde kola, genelde gazlı içecekler mevzuu, sadece “Katkı maddesi olarak şu kadar etil alkol kullanılması caiz mi, değil mi?” meselesine de indirgenemez. Bu meselede;
1. Egemen güçler elinde iktisadi sömürü unsuru olması açısından,
2. Tiryakilik yapıcı özelliği açısından,
3. Saklanan içeriğiyle ticaret ahlakı açısından,
4. Sağlıklı beslenme üzerinde yaptığı tahribat açısından,
5. İnsan sağlığını tehdit ve şişmanlığı teşvik açısından da ele alınarak hüküm verilmelidir. Nasıl ki, naslara parçacı yaklaşım maksadı anlamayı zorlaştırıyorsa, fıkhi hükümlerdeki parçacı yaklaşım da, maksadı gerçekleştirmeyi zorlaştırır.
Şu durumda, gazlı içeceklerde çözücü katkı maddesi olarak kullanılan etil alkolün bu içecekleri haram hale getirecek oranda olmasa bile, bunları “şüpheli” hale getirmektedir. Bu şüphe “Var mı yok mu?” şüphesi değil, “Varlığı kesin de, bu haram kılar mı kılmaz mı?” şüphesidir Hz. Ömer’e atfedilen “Kızıldeniz’e bir damla şarap düşse ondan su içmem” sözü, sahabenin bu konudaki titizliğini gösterir. Buna, yukarıda saydığımız beş maddeden en az bir veya ikisini ilave edersek, bu sonuç gazlı içecekleri şer’i açıdan ağır zan altında bırakmaya yeter.
Sonuç, ilk yazılarımızda vardığımız hükümdür: Tüm gazlı içeceklerden uzak durun, içiniz rahat etsin. Bir kere bu tür suni her yiyecek ve içecek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Her ne ki tabiata aykırıdır, o fıtrata da aykırıdır, zararlıdır. Acısı, bugün değilse bir gün çıkar.
|
İçene af(iy)et olsun (1) |
21/08/2006 |
|
|
Mustafa İslamoğlu |
Helal Sertifikası bağlamında yapılan sunumlardan biri, kimya Profesörü Mustafa Nutku beye aitti. Mustafa bey sunduğu makaleyi daha önce Yeni Şafak’ta da yayımlamış (28 Temmuz). Daha önce yayımlanmış bir makaleyi böyle bir toplantıda sunmak pek adetten olmasa da, makale konusu itibarıyla hayli dikkat çekiciydi ve hepimizi ilgilendiriyordu: Gazlı içecekler.
Hepimizi ilgilendiriyor, çünkü adındaki iki kelimeden biri “Cola” olan gazozlar sadece iktisadi bir savaşın değil, aynı zamanda ideolojik bir savaşın da aracı haline geldi. Şöyle ki: Coca Kola, her yıl kârının bir bölümünü Siyonist işgal devleti İsrail’e bağışladığını duyurdu. Birbirine rakip iki Amerikan Şirketi olan Pepsi Cola ve Coca Cola’nın, bir ahtapot gibi dünyayı saran kolları, topladığı hasılatı Amerikan emperyalizmine katık etmesinin yanında, kitlelerin damak zevkini de manipüle ediyordu.
Coca Cola’nın formülü yaklaşık yüz yıldır bir devlet sırrı gibi saklanıyor. Bu formülü bilen iki üst düzey yetkilinin, bir kaza itimaline karşı, aynı anda bir uçakta gitmesi bile yasak. AB Gıda Kodeksi yeniden düzenlenirken, Cola’nın saklanan içeriği sorun olmuştu. Fakat kimlerin müdahaleleri sonucu bilinmez, sorun şimdilik aşılmış görünüyor.
Cola, Hamburger ile birlikte Amerikan emperyalizminin küresel simgesi. Holywood senaryolarında mutlaka yer alması zımni bir yasa gibi kabul edilen bu simgeler, ABD’nin devlet koruması tanıdığı iki marka. Şimdilerde Hindistan mahkemeleri, Coca Cola ve Pepsi Cola’nın satışını muhtevasını açıklamadıkları için geçici olarak durdurdu.
Hindistan’da kolanın, haşerat ilacı olarak kullanıldığı daha önce basına yansımıştı. Bunu duyduktan sonra, eve hediye olarak gelen kolaları yeni fidanlara arız olan yaprak bitlerine karşı ben de kullandım. İnanınız, bu iş için tarım ilaçları bayilerinde satılan zehirlerden daha etkili olduğunu bizzat tecrübe ettim. Tabi, tarım zehiri yerine kola kullanmak ahmaklıktı, çünkü daha maliyetliydi. Yeri gelmişken herkese, bitki haşerelerine karşı en zararsız yöntem olan Arap Sabununu öneririm.
Sahi bu amerikan gazozlarında ne vardı da, zehir yerine geçiyordu. Kola, daha başka işlerde de kullanılıyordu. Mesela pas sökücü olarak. Mesela, tır ve otobüs lastiği parlatma spreyi olarak. Mesela, et vs. gibi gıdaları çürütücü olarak. Yani, bu zıkkım içme dışında bir çok işe yarıyor, tarım ilacı, yaprak biti zehiri, pas sökücü, çürütücü vs. olarak kullanılabiliyordu.
Bir de şu “kola” adıyla “koka” bitkisinin arasındaki irtibatı merak ediyorum. Sahi, uyuşturucu türü olan “kokain” ile “koka”, koka bitkisi ile kokain arasında ne gibi bir ilişki var, bilmiyorum.
Kola piyasasına, ticaretin bilinen nedenlerinden dolayı Türkiye Müslümanlarının bir ibadet şevki içerisinde mallarını tükettikleri bir firma da girdi ve uyguladığı etkili reklam politikasıyla pastadan pay kaptı. Reklam öyle düzenlenmişti ki, tam da milliyetçi duyguların zirve yaptığı günlerde, Amerikanın üçüncü sınıf aktörlerine alaturka marşlar söyleterek parsayı toplamıştı.
Sahi, ne vardı bu Cola’ların içeriğinde? Neden devlet sırrı gibi saklanıyor, neden devletler arası soruna dönüşüyordu? Cola’ların “zehir” yerine kullanılmasıyla, açıklanmayan içeriğin bir alakası var mıydı? Veya işin içinde bir bit yeniği var da, bizlerden gizleniyor muydu?
İşte kimya hocası Mustafa Nutku beyin sunumunda, bu konulardaki merakımı daha da artıran cümleler dinledim. Hatta yer yer merakımdan öte hayretimi mucip olan şeyler de öğrendim. Şahsen ben, iki adından biri olan Cola’ların Türk Gıda Kodeksi’nde “GAZLI ALKOLSÜZ İÇECEK” adı altında pazarlandığı halde, TSE’nin hazırladığı standardın ilerleyen bölümünde bu sınıfa giren gazozların “BİNDE 5 ALKOL İHTİVA EDEBİLECEĞİ” yazılı olduğunu bilmiyordum. Yani, bu standart, “binde beş alkolden ne çıkar” zümresi tarafından hazırlanıp, memleketimin safalak ve zavallı Müslümanına “gazoz” niyetine bir güzel kakalanıyordu.
En iyisi biz makaleye dönelim:
“Ülkemizdeki gazozlar 'Gazlı alkolsüz içecek' (gazoz) adlı, Türk Standartları Enstitüsü'nün Ekim 1992'de yürürlüğe giren TS4080 No.'lu standardına göre üretilir. Bu standart 20 sayfa olup isteyen her vatandaş, bedeli mukabilinde Türk Standartları Enstitüsü Merkezi'nden veya bürolarından temin edebilir. Bu standardın 2. sayfasında 'Gazoz Sınıfları ve Spesifik Maddeleri', 3. sayfasında da 'Gazozun Genel Özellikleri' tablo halinde verilmiştir. İkinci tablo 'Kimyasal Özellikler'in 3. satırında, gazoz cinslerinin litrede 5 gr. kadar etil alkol (bütün alkollü içeceklerde sarhoşluk verici) bulunabileceğinin belirtilmesi dikkati çekiyor. Daha açık ve anlaşılır olarak söylemek icap ederse, binde 5 gr. etil alkol ihtiva edebilen herhangi bir gazoz çeşidinin (sade, meyveli, kola, tonik, aromalı) 330 ml'lik bir kutusunda 10 ml. şaraptaki kadar etil alkol vardır (şarapta %15 etil alkol bulunduğu göz önüne alınırsa). Bu durumda, kendisine küçük bir kadehte sunulan 10 ml. şarabı, ihtiva ettiği 1.5 gr. etil alkol sebebiyle içmeyi reddeden birinin aynı miktar etil alkolü 330 ml'sinde ihtiva eden kutu gazozları hiç tereddütsüz içmeleri tezat olmuyor mu?”
Ne dersin sevgili okur, tezat oluyor mu, olmuyor mu?
Siz cevabını tartışadurun. Ama bilin ki, yazı bitmedi, yerim bitti. En iyisi ben, Açe’de Akabe Okulu’nun açılış töreni için yola çıkmanın arefesinde olduğum şu saatlerde size konuyla ilgili bir yazı daha hazırlayayım.
İçene âf(iy)et olsun (2) |
17/08/2006 |
|
|
Mustafa İslamoğlu |
“İnsanların büyük çoğunluğu 'Hedonism'in kölesidir. Kendilerine lezzet veren şeye yönelirler ama o lezzetin ötesini düşünmek istemezler. Aksine, lezzet peşindeki bu hallerini savunmaya, kendilerini bu mevzuda haklı görmeye ve göstermeye çalışırlar.”
Ne diyorsunuz? Mustafa Bey haksız mı?
İnsan bir çok şeyde olduğu gibi beslenmede de üç esasa göre hareket eder: 1 Haz, 2 Yarar, 3 Hayır.
Bir tezim var: Beslenme rejimlerine bakarak insanların olgunluk derecelerini tesbit edebiliriz. Bakın, rüşdünü isbat edememiş, akıl baliğ olmamış çocukların beslenme rejimleri damaklarına bağımlıdır. Onun için en yararlı gıdaları bir yana bırakırlar da, cips gibi, fast-foot gibi, ne idüğü belirsiz katkılı gıdalar gibi, her an sürpriz yapma ihtimali bulunan salam ve sosis gibi, nutella ve çikolata gibi netameli gıdalara yönelirler. Sebebi belli: yalnızca damak zevkine göre, yani “hazcı” güdülerle hareket etmek. Hedonizm de bu işte: Zevkperestlik.
Biraz akıllı olanlar, gıda rejimini damak zevkine göre değil, “yarar” esasına göre düzenlerler. Faydalı olanı, lezzetli olana tercih ederler. Bazen lezzetin altında zararın gizli olduğunu akledecek kadar büyümüşlerdir. “Ağuyu alın tas içre verdiklerinin” bilincinde olurlar. Bunlar birincilere göre daha iyi bir noktadadırlar. Ama, daha alacakları çok mesafe vardır. Bu sınıfa girenler “yarar”ı hazza tercih ederler, fakat henüz hayrı talep edecek kadar olgunlaşmamışlardır.
En akıllı olanlar yarardan da hazdan da önce “hayr”ı öncelerler. Bu akyleden kalp sahiplerinin tercihidir. Bu, iki dünyalıların tercihidir. Bu, o manidar tekerlemeden ibret alanların tercihidir:
Haram helal de gidi
Sen kazandın el yedi
Sen kazan da el yesin
Sen topuzu ye gidi
Hayra talip olanlar, yararı da, hazzı da onun yanında hazır ve nazır olarak bulurlar. Bunlar “hayr”ın tabir caizse promosyonudurlar. Esas olan hayrdır. Müslüman, yeme içmede de işte o hayra talip olur. Yediklerinden ve içtiklerinden hesap sorulacağına iman eder. Bu iman onu sadece “iyisini” değil, sadece “haz verenini” değil, sadece “kalielisini” değil, aynı zamanda HELALİNİ yemeye sevk eder. Şimdi, dünkü konuya bıraktığımız yerden devam edelim ve kimya hocasının tesbitlerine dönelim:
“Bu vesile ile, akla gelebilecek birkaç soru üzerinde durmak istiyorum:
1- Gazozlarda binde 5g. etil alkol bulunabiliyorsa, bunların standardına niçin 'Gazlı Alkolsüz İçeçek (Gazoz)' standardı ismi verilmiştir? Bu standardın ismindeki alkolsüz kelimesi ile içinde bulunabilen binde 5g. alkol birbirini nakzetmiyor mu? Belki bir oturuşta içilebilecek miktarda olmayan etil alkolü, standardı hazırlayanlar 'kabil-i ihmal' gördükleri için, bu standardın isminde 'alkolsüz' kelimesini kullanmış olabilirler. Fakat bu standardı hazırlayanların nazarında 'kabil-i ihmal' görülen bu etil alkol nispetinin, 'başka standart'lara göre de 'kabil-i' ihmal olmayacağını gözden uzak tutmak icap eder. Diğer bir sebep de 'alkol' kelimesini itici bulan bir halka bu meşrubatı benimsetmek için ticari bir taktik olarak 'alkolsüz' kelimesinin bilhassa standart ismine dahil edilmesi olabilir.
2- Gazozlarda az da olsa, niçin etil alkol bulunur? Sadece gazozlar da dahil, bütün gazozlarda tat veya koku verici esanslar kullanılır. Bu esanslar, yağ cinsinden maddeler olup suda çözünmezler. Bunları suda çözünür hale getirmek için hem su ile hem de yağlarla tam karışabilen (çözünebilen) ara çözücülere ihtiyaç olur. Bu hususta en bol, en ucuz ve en yaygın olarak kullanılan ara çözücü de etil alkoldür. Etil alkol bunun için gazozların terkibine girer. Kimya bilimi açısından bunun biraz daha açıklaması şöyledir: Kimyada, 'benzer olanlar, birbiri içinde çözünür' kaidesi vardır. En mühim ve en çok kullanılan çözücü de su olduğundan suyun dışındaki bütün çözücülerde hidrofil (suyu seven, su ile tam karışan) ve hidrofob (suyu sevmeyen su ile tam olarak karışmayan) olarak ikiye ayrılır. Moleküllerinde hidrofil bulunduran maddeler su ile hidrofil assosiasyon yaparak berrak bir çözelti verebilir. /…/
3- Etil alkolden başka, sekerat (sarhoşluk) verici olmayan sağlığa başka zararı da olmayan ara çözücüler yok mudur? Vardır. Fakat bunlar etil alkole nispeten daha pahalıdır ve imalatçının bunları seçip kullanmakta bir gayesi ve hassasiyeti yoksa, etil alkolden başkasını kullanmaz.
4- Tat ve koku verici yağ cinsi maddeleri suda çözünür hale getirmek için kullanılan etil alkol, gazoz içinde kimyevi bir değişime uğramaz mı? Etil alkol, hidrofil ve hidrofob assosiasyon yaparak yağ cinsi maddelerin suda çözülmesini sağlar. Kimyada bunun adı 'salvatasyon' olup fiziki bir olaydır. Fiziki olaya giren maddelerin asli mahiyeti genelde değişmez. Bir değişim olsa, bu fevkalade az oranda olabilir. /…/”
Bu son hüküm “istihale” bahsine girer. Tabi ki tek başına bir kimyacının vereceği hüküm değildir. Ama, ihtiyatı elden bırakmamakta yarar var. Ezcümle: tüm gazlı içeceklerden uzak durun, ‘içiniz’ rahat etsin.
|
|
|
|
|
 |
|