Mutmain Nefis’in Üç Ana Özelliği
Tasavvufun gayesini, insanın nefsini terbiye ederek kalbini Allah’a bağlaması olarak ifade edebiliriz. Tasavvuf, bir maden cevheri gibi işlenmemiş olan insan nefsini eğiterek maddenin esaretinden kurtarmayı ve onu yaratılış gayesine ulaştırarak itminana erdirmeyi hedefler. Bu sebeple nefis iyi tanınmalıdır. Nefis nedir? Nefis Allah tarafından verilmiş insan neslinin hayatiyetini devam ettirebilecek muazzam bir enerji kaynağıdır. (Songar, Ayhan, Çeşitleme, İstanbul 1981, s.25) Enerji kaynağı kontrol altına alındığında insanın maddî-manevî hizmetine girer. Başına buyruk kaldığında ise felaketlerin sebebi olabilir.
Tasavvuf düşüncesinde insan nefsinin kemal serüveni yedi basamak olarak ele alınır. Bunlardan cismanî merkezli hayatta hâkim olanlar nefs-i emmare, levvame, mülhime iken, nefs-i mutmeinne, zekiyye, raziyye, safiyye ise ruh merkezli hayatta hâkim olan nefis çeşitleridir.
Bazı sufiler de insandaki nefsi, nefs-i emmare, nefs-i levvame ve nefs-i mutmeinne şeklinde üçe ayırırlar. Her ne kadar mutmeinne nefis, tasavvuf metodunda teknik olarak dördüncü mertebede bulunsa da dilimizde anlaşılan manasıyla “itminan” tasavvufun en üst mertebesidir. Biz de burada bu tasnifi tercih edeceğiz. Bunlardan da daha ziyade nefs-i emmareyi ve nefs-i mutmeinneyi ele alacağız. Çünkü bu iki nefis tabiatı itibariyle tamamen birbirine zıt olduğundan birisinin ne olduğunu tarif etmek diğerinin ne olmadığını ortaya koymaktadır. Mesela nefs-i emmare bencildir denildiğinde nefs-i mutmeinnenin diğergâm olduğu anlaşılır.
İtminan kelimesinin zıddı olan doyumsuzluk ve huzur bulamama hâli nefs-i emmarenin en belirgin özelliğidir. O hiçbir şeyle doymaz. Elde ettiğinin daima daha fazlasını ister ve isteklerinin sonu gelmez. İmam Gazzali’nin deyimiyle nefis önce midesini doldurmayı arzular, eğer doyarsa güzel giyinmek ister. Maddî konfor hususunda her şeyi elde edince bu sefer kendisinin takdir edilmesini ve beğenilmesini ister, böylece isteklerinin ardı arkası kesilmez. (Gazali, Ihya, Beyrut, Dar al-Kutub al-‘Ilmiyyah, 1992, v. 4, p.326) Firavun örneği nefsin kendisine tapılmasını isteyecek kadar ölçüyü kaçırabileceğini gösteriyor.
Sûfîler nefsin bu konudaki eğitimi için şöyle derler. Bir sûfîye sen ne iyi bir insansın sözü ile “sen ne kötü bir insansın” sözü eşit gelmedikçe o insanın nefsi hala hamdır, olgunlaşmamıştır. Mevlana Celaleddin Rumî itminana ermenin yolunu ariflerin peşinden gitmeye ve nefsin arzularına muhalefet etmeye bağlar. Nefs-i emmareyi de salikin Hakk’a giderken üzerine bindiği merkebe benzetir ve onun terbiyesi konusunda şöyle der:
“Eşeğin boynundan yakala, onu doğru yola; erlerin, yol bilginlerinin yoluna sür.”
“Sakın ha, eşeği kendi keyfine bırakma, yularını elinden salıverme. Çünkü o, yola değil, çayır tarafına gitmek ister.” (Mesnevi, cilt 1; 2951-2957)
Zikir, fikir, riyazet ve mücahede ile tezkiye edilen ve kemale eren nefis, nefs-i mutmeinne mertebesine ulaşır. Bu mertebede o, emirleri zorlanmadan şevkle yerine getirir ve yasaklardan kaçınır. Psikolojik açıdan bakıldığında bu mertebede nefis gelişmesini tamamlamış, kendini kontrol edebilen ve hakka teslim olmuş hâle ulaşır. Kalb, nefis üzerine galip gelmiş ve onu tamamen kontrolü altına almayı başarmıştır. Bu seviyede kul Allah’tan başka hiçbir şeye muhtaç değildir ve her şeyi ancak layık olduğu kadar sever. Kul yaptığını sadece Allah için yapar, başka bir amaç için hareket etmez. Mesela nefs-i emmare mal mülk biriktirmeyi ve bunları putlaştırmayı bir seviye kabul ederken, kamil ve mutmainne nefis bunlardan zevk almaz. İtminana ermiş nefis “Allah bes baki heves” diyebilen nefistir. Böyle bir nefis her şeyi Allah için kullanır ve hiçbir kuvvet önünde boyun eğmez.
Bu dereceye ulaşmış olan bir insan, dindeki yasaklardan mecburen değil, memnuniyetle uzak durur; Allah yolunda ne fedakârlık gerekiyorsa yapar; dünyanın İslâm dışı lezzet ve menfaatlerinden mahrum kaldığı hâlde, onları özlemez ve tersine bu konuda kalbi mutmain olarak hak dini takip edip çeşitli pisliklerden korunur. (Muhammed b. Cerir et-Taberî, Camiul-Beyân fi Te'vil'i Ayil-Kur'an, Mısır 1954, XXX, s.190).
Nefs-i mutmeinnede bulunan özellikler şunlardır: Cömertlik, tevekkül, sabır, şükür, hilm, teslimiyet, rızâ, sıdk, ibadet, rıfk, güler yüzlülük, sürekli huzur, büyüklere hürmet kalb sevinci, tatlı dil, kusurları örtme, hataları bağışlama... Sâlik bu makamda Kuran-ı Kerim ve Sünnet-i seniye’ye tam olarak uyar. (Erzurumlu İbrâhim Hakkı, Marifetname, Devran yay. İstanbul, III, s.1062)
Resulullah (sav) Efendimiz bir duâlarında nefsi mutmeinne hâlinde nefsin ulaşacağı kıvamı da ifade buyurmaktadır:
“Allah’ım! Senden itminana kavuşmuş bir nefs-i mutmeinne dilerim ki, sana kavuşmaya iman etsin, takdirine râzı olsun, verdiklerine kanaat etsin.” (Taberânî)
Allah’a kavuşmaya iman, takdire rıza ve verilene kanaat... İşte itminana eren nefsin özellikleri...
www.altinoluk.com © 1997 - 2015 - Bütü
*******************************************
http://kalemzade.net/2014/02/21/ikna-olan-kalplere-mujde/

Fecr Suresinin Kalbe Dokunuşu…
Fecr suresinin sonlarında çok ilgi çekici ve üzerinde düşündükçe anlamı genişleyen ve insanın kalbine anlattıkça anlatan, dokundukça dokunan, yazmaya kalksanız kelimelerin, cümlelerin ve sayfaların yetmeyeceği müthiş ayetler var.
89 Fecr 27,28,29,30 Ey mutmain olan nefis. Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön. Gir kullarımın arasına. Ve gir cennetime.
Allah’ın cennetine davet etmek üzere hitap ettiği kişiye bir bakın. Ne “ey inananlar” deniyor ne “ey ilim sahipleri” ne de “ey makbul ve güzel işler yapanlar”. “Ey mutmain olan nefis” diye hitap ediliyor. Mutmain olan nefis. Düşünürsek o kadar anlamlı o kadar manidar ki…
Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh | Ey mutmain olan nefis.
Mutmain… Yani gönlü rahat… Yani emin olmuş… Yani müsterih… Yani şüphesi kalmamış… Yani ikna olmuş… Yani ben inandım demekle, kuru kuruya inanmakla kalmamış… Yani bilerek inanmış… Yani araştırıp, kurcalayıp, korkmadan sorgulayıp öğrenmiş… Yani iç huzuruyla O’nu kabullenmiş… Mutmain olmuş…
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh | Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön.
Razı olmuş ve razı olunmuş… Daha ne ister bir insan… Daha neyi hedefler. Sen mutmain olmuş bir kalple O’ndan razısın… O da senden… Daha ne ister bir gönül… Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dönmekten başka ne ister…
Fedhulî fî ibâdî | Gir kullarımın arasına.
“Gir” diyor kullarımın arasına. Sana hitap ediyor seni Yaratan. Gel gir kullarımın arasına, diyor… Bir insanı bundan daha fazla sevindirecek ne vardır? Ne olabilir ki!!!
Vedhulî cennetî | Ve gir cennetime.
“Gir cennetime” diyor. Zaten senden razı olmuş, daha büyük hangi cennet sevindirir insanı… O’nun rızasından başka… Gir cennetime, diye bir davet işitseniz bugün O’ndan, O’na nasıl karşılık vereceksek, o sözü işitmeden de aynen öyle karşılık vermemiz gerekmez mi!!!
Mal sahibi, mülk sahibi olup da hatta ilim sahibi olup da nasıl kalbi katılaşır bir insanın!!! Kuran’ı anlar da nasıl duygularını hiçe sayar, nasıl olur da duygusallığa gerek yok der! Nasıl olur da aklın kalple ilişkisini yok sayar! Allah ayetlerinde bu kadar kalbe değen kelimeler kullanırken, nasıl olur da, küfre karşı dik durmakla kibri, ezik olmakla duygusal olmayı, romantizmle Allah sevgisini ve bağlılığını birbirine karıştırır insan!!!
Şu ayetlerin muhatabı olmaktan başka ne isteyebilir bir nefis!!! Para mı, mal mı, ev mi, arazi mi, taraftar mı, destekçi mi!!! Aklınıza gelecek var mı herhangi bir mülk, var mı başka bir debelenen, debelenmeyen şu yeryüzünde, şu gökyüzünde!!! Nasıl aksine dalar da, vazgeçer bir insan şu ayetlere muhatap olmaktan? Kim vazgeçer O’ndan…
Nasıl olur da bir nefis “ben bu Kuran’ı anlayamam” der ve şu ayetlerin muhatabı olmaktan yüz çevirir!!! Ah bir bilebilsek! Mutmain bir kalple bilebilsek keşke… Bugün “keşke” desek bir an önce… O gün “keşke” demeden önce…
89 Fecr 27,28,29,30 Ey mutmain olan nefis. Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön. Gir kullarımın arasına. Ve gir cennetime.
Ya Rabbena! Biz Senden razı olduk. Sen de bizden razı ol. Al bizi kullarının arasına. Al cennetine.
Kalemzade | Cengiz Yardım
Bunu paylaş:
|